1. Anasayfa
  2. Tarih

31 Mart Olayı Nedir? Politik Etkileri Nelerdir?

31 Mart Olayı Nedir? Politik Etkileri Nelerdir?
0

31 Mart Olayı ve Politik Etkileri

İttihat ve Terakki’ye yönelik siyasi muhalefetin iki birleşeni olduğunu söylemek mümkündür. Bu bileşenlerden ilki Prens Sabahaddin ve partisidir. Kamil Paşa’nın Osmanlı Ahrar Fırkası’na katılması ile birlikte İttihat ve Terakki, Kamil Paşa’ya cephe almış ve onun yerine Hüseyin Hilmi Paşa’yı sadrazamlık görevine getirmiştir. İttihat ve Terakki’nin tasarrufları muhalif basında eleştiri konusu olmuş buna karşılık da İttihatçılara yakın basın kuruluşları meslektaşlarına karşı atağa geçmiştir. Bu çerçevede en önemli olaylardan biri İttihat ve Terakki’ye muhalefet eden basında önemli bir yazar olan Hasan Fehmi’nin öldürülmesidir. Cinayetten İttihatçılar sorumlu tutulmuş ve Hasan Fehmi’nin cenaze töreni İttihat ve Terakki karşıtı bir eyleme dönüştürülmüştür.

İttihat ve Terakki’ye muhalif olarak tanımlayabileceğimiz bir başka kategori ise İslamcı eğilimleri olan mukaddesatçı-muhafazakâr gruplardır. İkinci Meşrutiyet ile toplum hayatına giren özgürlükleri ve değişen yaşam tarzını, dini tehdit eden gelişmeler olarak yorumlayan gruplar Ramazan’da içki içilen yerlerin kapatılmasından fotoğraf çekiminin yasaklanmasına kadar bir dizi talep ile mitingler düzenlemiştir. Nakşibendi şeyhi olan Derviş Vahdeti etrafında etkin olan İslamcı aktörler, İttihad-ı Muhammedi adlı bir örgütle harekete geçmiştir. İttihad-ı Muhammedi, İttihat ve Terakki’nin pozitivist dünya görüşünü ve bunun ürünü olan laiklik uygulamalarını ve İttihatçıların çıkardıkları yeni yasaları sert bir biçimde eleştiren bir çizgi izlemiştir.

Eski takvime göre 30 Mart 1325 (1909) gecesinde, İstanbul’da büyük bir silahlı isyan hareketi başlamıştır. İsyanın ardında İttihatçılardan memnun olmayan toplumun farklı kısımları ve politik aktörler vardır. II. Meşrutiyetin ilanı sonrasında bekelediklerini bulamayanlar, bir kenara atıldıklarını düşünenler, işini kaybeden devlet görevlileri hoşnutsuz kesimler arasındadır. Askeriye içinde de isyana neden olan gelişmelerden söz etmek mümkündür. Mektepli subaylar ile alaylı subaylar arasındaki gerilim, İkinci Meşrutiyet ile birlikte iyiden iyiye gün yüzüne çıkmıştır. Alaylı subaylar, genellikle eski usullere ve saraya bağlı askerlerdir.

II.Meşrutiyeti gerçekleştiren askerler ise mektepli olup, pozitivist bir eğitimden geçmişler; alaylıları askeri açıdan yetersiz ve politik açıdan da güvenilmez görmüşlerdir. II. Meşrutiyetin ilanından sonra söz sahibi olan mektepli subaylar, alaylıların birçoğunun ordudan uzaklaştırılmasına neden olmuştur. Yükselme olanakları da elinden alınan alaylı subayların meşruti rejime cephe almasında gelecek korkusu azımsanamayacak bir yer tutmuştur. Neticede 31 Mart’ta Makedonya’dan gelen subayların esir alınması ile fitili yakılan isyan, ulemanın ve alaylı askerlerin de katılımıyla hızla büyümüştür. Meclise doğru harekete geçen kitlenin belli başlı istekleri arasında mevcut sadrazamın, harbiye ve bahriye nazırlarının azledilmesi, İttihatçı subayların bir kısmının yerinin değiştirilmesi, yine İttihatçı milletvekilleri arasından birkaçının başkentten derhal uzaklaştırılması vardır. Meclis-i Mebusan’a başkanlık eden Ahmet Rıza’nın değiştirilmesi talebi de dikkat çekicidir. İsyanı gerçekleştiren grubun talepleri arasında yer alan şeriatın geri getirilmesi konusu, isyanın “gerici” bir kalkışma olduğunu konusundaki yorumlara kaynaklık etmiştir. Avrupa’dan uyarlanan yeni yasalara rağmen ülkede zaten şeriatın tamamen kaldırılmamış olduğu bilgisinin de altını çizmek gerekir. Şeriat, özellikle aile hukuku bahsinde etkinliğini o dönem de korumaktadır.

İsyancı grubun talepleri üzerine sadrazam istifa etmiş; kabine değişmiştir. İsyancı güçlerin ilk etaptaki bu başarısı üzerine İttihat ve Terakki milletvekillerinin önemli bir kısmı başkentten uzaklaşmak zorunda kalmıştır. Hâl böyle olunca da parlamentoda mevcut milletvekili sayısı birden bire çok azalmıştır. İttihatçıların az sayıda kaldığı meclisin isyan eden grubun taleplerini onaylaması ile süreç bir başka aşamaya gelmiştir. 31 Mart isyanı, II. Abdülhamit taraftarlarının ağırlığını koyduğu bir biçime dönüşmüştür.

31 Mart isyanı sonrasında İttihat ve Terakki, önce yeraltına çekilmiş sonra da karşı tedbirler almaya başlamıştır. Başkentteki nüfuzunu kaybeden İttihat ve Terakki, taşrada mitingler düzenlemiş; aynı zamanda Meclise gönderilen telgraflarla da kamuoyu baskısının ve İttihatçı desteğinin arttığını göstermek istemiştir. İttihat ve Terakki’nin elinin en güçlü olduğu yer, kuruluş aşamasında örgütlendiği Makedonya’dır. Yeni hamle de Makedonya’daki örgütlenmeden gelecektir.

31 Mart isyanına nasıl cevap verileceği tartışıldıktan sonra İttihat ve Terakki’nin ileri gelenleri isyana karşı askeri bir harekat düzenleme kararını almış ve bu çerçevede Hareket Ordusunu oluşturmuştur. Mahmut Şevket Paşa’nın komuta ettiği düzenli birlikler ile Niyazi Bey’in liderliğindeki gönüllüler Hareket Ordusunun belkemiğini meydana getirmiştir. Her ne kadar Meclis-i Mebusan Hareket Ordusunun gelişini haber almış ve durdurmak için bir heyet yollamışsa da başarılı olamamıştır. Hareket Ordusu, büyük bir direnişle karşılaşmadan İstanbul’a girmiş ve isyanı bastırmıştır. Bundan sonraki süreçte İttihat ve Terakki’nin “rövanş” aldığı söylenebilir. İsyan sona erdirildikten sonra, İttihatçılar önce sıkıyönetim ilan etmiş akabinde de askeri mahkemeler kurmuştur. Bu mahkemelerin en önemli işlevi 31 Mart’ı gerçekleştiren grubun liderlerini yargılamaktır. Derviş Vahdeti ve daha birçok isim sıkıyönetim altında oluşturulan askeri mahkemelerin verdiği kararlar doğrultusunda idam edilmiştir.

II.Meşrutiyetin ilanından sonra II. Abdülhamit’in tahtta kalmaya devam ettiğini ifade etmiştik. Bu durum 31 Mart ayaklanmasının bastırılmasından sonra değişmiştir. İttihat ve Terakki, 31 Mart’ın arkasındaki güç ve destek kaynağı olarak II. Abdülhamit’i ve İttihad-ı Muhammedi teşkilatını görmüştür. Her ne kadar II. Abdülhamit bu döneminde doğrudan ayaklanmacıları desteklememiş ve dengeli bir iç siyaset izlemiş olsa da bu durum, İttihat ve Terakki’nin olayları onun desteklediği iddiasını değiştirememiştir. Bahsedilen şartlar altında 27 Nisan tarihinde Parlamento, Sultan Abdülhamit’in tahttan indirilmesini onaylamıştır. Mehmet Reşat, ki V. Mehmet adıyla da bilinir, II. Abdülhamit’in yerine tahta çıkmıştır.

31 Mart sonrasında resmi ideolojide peder- şefik hükümdar olan II. Abdülhamit imgesi büyük bir değişim göstermiştir. II. Abdülhamit tahtan indirildikten sonra ondan bahseden resmi metinler Abdülhamit’i “müstebit padişah” olarak tarif etmeye başlayacaktır. 1909 sonrasında

II.Abdülhamit’in yönetim yılları, hem yetişkin hem de çocuk eserlerinde “istibdat dönemi” olarak adlandırılmış ve özellikle çocuklara yönelik eserlerde Abdülhamit’ten baskıcı bir sultan şeklinde bahsedilmiştir. Yeni bir iktidar pratiği tesis etmek isteyen İttihat ve Terakki, II. Abdülhamit’e bağlı genç – yaşlı tüm tebaadan çekinmiştir. Toplumsal algı dünyasını dönüştürecek reformların ivedilikle uygulamaya konması ve II. Abdülhamit’in bu denli yerilmesi, rejimin yetişkinlikerin yanı sıra çocuklara da yönelmesi, biraz da bu nedendendir.

II.Meşrutiyetin sloganı olan hürriyet, müsavat, adalet ve uhuvvet ilkeleri 1909 sonrasında Osmanlı yurttaşlığının inşasında daha yoğun bir biçimde kullanılmıştır. Bu çerçevede hem okullarda ders kitapları değiştirilmiş hem de Meşrutiyetin ilan edildiği gün her sene bayram olarak kutlanmıştır. Hürriyet bayramı, meşruti rejimin kendini onaylatma ritüelinin bir parçası hâline gelmiştir.

Bu Yazıya Tepkiniz Ne Oldu?
  • 0
    be_endim
    Beğendim
  • 0
    alk_l_yorum
    Alkışlıyorum
  • 0
    e_lendim
    Eğlendim
  • 0
    d_nceliyim
    Düşünceliyim
  • 0
    _rendim
    İğrendim
  • 0
    _z_ld_m
    Üzüldüm
  • 0
    _ok_k_zd_m
    Çok Kızdım

Bültenimize Katılın

Hemen ücretsiz üye olun ve yeni güncellemelerden haberdar olan ilk kişi olun.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir