PSiKOLOJi BiLiMiNiN KÖKENLERi VE TARiHÇESi
Psikolojinin bilimsel bir disiplin olarak kurulması 19. yüzyılın başlarında insan davranışının laboratuvarlarda çalışılmaya başlaması ile olmuştur. Fakat insan doğasıyla ilgili düşünceler psikoloji biliminden çok daha eskidir. Modern psikolojinin kökenleri Antik Yunan filozoflarına kadar uzanmaktadır.
Antik Yunan Filozofları ve Avrupalı Düşünürler:
Sokrates, Plato ve Aristo gibi filozoflar zihnin, ruhun, vücudun ve insan deneyiminin doğası üzerine görüşler geliştirmiş, psikoloji bilimi için çok kritik olan bazı soruları ilk defa sorgulamışlardır Psikolojinin temelini oluşturan sorularla ilgilenen filozoşardan bir diğeri de 17. yüzyılda yaşamış olan Fransız düşünür René Descartes’tır. Descartes’a göre beyin ve zihin birbirinden farklıdır.
Psikolojinin Tarihindeki Akımlar:
insan doğası ile ilgili sorulara cevap ararken bilimsel yöntemlerin kullanılması 19. yüzyılda başlamıştır. Bu dönemde psikolojide çeşitli düşünce okulları etkili olmuştur.
Yapısalcılık:
19. yüzyılın ortasında Almanya’da fizyoloji eğitimi alan bilim insanları psikolojiyi çok etkilediler. Helmholtz’un kurbağalarla yaptığı deney bu etkilerden biridir. Helmholtz, dışarı dan gelen bir dürtünün beyinde algılanmasının hemen olmadığını, belli bir vakit aldığını gösterdi (Bernstein ve ark., 2006). Fakat psikolojinin bir bilim olarak kurulması Wilhelm Wundt’un çalışmaları ile olmuştur.
Gestalt Psikolojisi:
Wundt ile aynı dönemde önemli çalışmalar yapan başka bir Alman psikolog da Hermann Ebbinghaus’tur. Ebbinghaus’a göre bilinç kadar incelenmesi gereken bir diğer konu da öğrenme ve hafıza gibi zihinsel süreçlerdir. Ebbinghaus’un çalışmaları, bugün bile hafıza hakkında bildiklerimizin temelini oluşturmaktadır
Psikanaliz:
Wundt Almanya’da bilinci araştırırken Sigmund Freud da Avusturya’da bilinçaltını araştırmaktaydı. Freud, bir tıp doktoru olarak tüm davranışların ve akılsal süreçlerin sinir sisteminde fiziksel bir temele dayandığına inanmıştı. Fakat 1800’lerin sonlarında, birkaç hastasının etkisiyle fikrini değiştirdi. Bu hastaların ortak özelliği, hastalık semptomları göstermelerine karşın, hastalıklarının hiçbir fiziksel sebebinin olmamasıydı. Hipnoz gibi metotlarla bu hastalarla görüşen Freud, onların hastalıkları nın sebeplerinin fiziksel olmadığını, bilinçlerinden attıkları problemlerin hastalıkları doğurduğunu ileri sürdü
İşlevselcilik:
William James ve G. Stanley Hall Amerika’daki ilk psikoloji laboratuvarlarını kurmuşlar ve psikolojiye yön vermişlerdir. James hem Wundt’un hem de yapısalcıların yaklaşımlarını reddetmiştir. James’e göre bilinci kendi başına çalışamayacak parçalara bölmenin bir anlamı yoktur.
Davranışçılık:
Davranışçılık 1920-1960 arasında psikoloji bilimini domine etmiş önemli bir akımdır. Bu akım Darwin’in fikirlerine dayanır. 1900’lerden sonra Darwin’in evrim teorisi, psikologları, insanları anlamak için hayvanları incelemeye yöneltti. Aynı dönem içinde, John B. Watson, psikolojinin en önemli bilgi kaynağının gözlemlenebilen davranışlar olduğunu iddia etti. Watson’a göre, ne bilince ne de bilinçaltına odaklanmak anlamlıydı.
Modern Psikoloji:
1960’larda bilgisayar teknolojisinin gelişmesi ile beyindeki süreçlerin yeni teknolojilerle izlenmesi mümkün olmuştur. Bu da davranışsal akımın etkisini azaltmıştır. Bu akımın yerini bilişsel psikoloji almıştır. Bugün, özellikle teknolojik yenilikler sayesinde insanın zihinsel süreçlerini bilimsel tarafsızlıkla çalışmak mümkün hâle gelmiştir. Sonuç olarak ana akım psikoloji hem davranışları hem de zihinsel süreçleri araştıran bir bilim dalı hâline gelmiştir.