Balkan Savaşları Sonrasında İttihatçıların Uygulamaları
İttihat ve Terakki’nin Bab-ı Ali baskınından sonra iç siyasette adım adım rakipsiz hâle geldiği ifade edilmelidir. Liberaller ve muhafazakârlar bir süreliğine iktidar baskısından uzak kalsa da Mahmut Şevket Paşa’nın öldürülmesi sonrasında politik atmosfer tamamen değişmiştir. İttihat ve Terakki’nin önde gelen isimleri, hem iç siyasete hem de dış politikaya yön vermiştir. İttihat ve Terakki’nin Triumvira’sından Talat Paşa Dahiliye Nazırı olmuştur. Cemal Paşa’nın gücü giderek artarken Enver Paşa da Harbiye Nazırı olmuştur. İttihat ve Terakki’nin içyapısı, kabineden çok daha güçlü bir hâle gelmiş; 1913-14 seçimleri sonucunda oluşan parlamento ise doğrudan İttihat ve Terakki’nin denetimi altında kalmıştır.
1913’ün ilk ayından itibaren İttihat ve Terakki askeriye, hukuk ve eğitim alanlarını kapsayan ve kendi politik ajandasına uygun bir çerçevede formüle edilen bir reform paketini uygulamaya sokmuştur. Bir yandan orduda kapsamlı dönüşümler yapılırken diğer yandan da idari düzlemde değişiklikler hayata geçirilmiştir. Ordudaki dönüşümün “kahramanı” Enver Paşa’dır. Enver Paşa, Edirne’yi geri kazanan komutan sıfatıyla Harbiye Nezaretinin başına geçmiştir. Liman von Sanders’in Osmanlı topraklarına gelip orduda reform programı uygulaması ile beraber Osmanlı ordusunda kısmi bir ilerleme kaydedilmiştir. Bu dönem Almanya ile Osmanlı’nın askeri işbirliği çerçevesinde en yoğun ilişkiler geliştirdiği dönemdir.
İttihatçıların reform programında sadece askeri başlıklar yoktur; İttihatçılar hukuktan eğitime uzanan birçok alanda yen düzenlemeler yapmıştır. Pozitivist ve merkeziyetçi eğilimlere sahip İttihat ve Terakki’nin hukuk ve eğitim sisteminde yaptığı düzenlemeler, doğrudan ulemanın nüfuzunu azaltmaya yöneliktir. Ulemanın geleneksel olarak kendini güçlü hissettiği iki alanda – hukuk ve eğitimde- reformun ilk aşaması II. Abdülhamit döneminde başlamıştır ancak İttihat ve Terakki bu konuda çok daha radikal düzenlemeler yapmıştır. Örneğin Şeyhülislamın yetkilerini epey budanmış ve onu kabineden çıkarılmıştır. I. Dünya Savaşı sürerken şer’iye mahkemelerinin Adliye Nezareti’ne bağlanması kararlaştırılmıştır. Merkezileşmenin göstergelerinden bir diğeri de medreselerin durumundaki değişimdir. Medreselerin Maarif Nezareti’ne bağlanmasını müteakip müfredatta değişiklik yapılmıştır.
Bu denli merkeziyetçi olan İttihat ve Terakki’nin taşra reformlarında adem-i merkeziyetçi eğilimlerin saptanması ise şaşırtıcı gelebilir. Ancak İttihat ve Terakki’nin bu hamleleri daha çok Arap topraklarındaki halkaların Osmanlı’ya bağlılıklarının kopmasını engellemeye yöneliktir. Bu politikanın orta vadede çok işlevsel olmadığı ortaya çıkmıştır. Gerçekten de Arap milliyetçiliğinin gelişmesi ile birlikte İttihatçılar Arap topraklarındaki nüfuzunu kaybetmiştir. Mekke Emiri Şerif Hüseyin’in 1916’da başlattığı ayaklanma İttihatçıların geç kaldığını da ortaya koymaktadır.
1.Dünya Savaşı çalışma koşullarını ve buna bağlı olarak emek gücünün kompozisyonunu da doğrudan etkilemiştir. Savaşın zor günlerinde tıpkı Batılı savaşan güçlerde yaşandığı gibi Osmanlı’da da istihdam sorunu baş göstermiştir. Cephedeki erkeklerin yerine kadınlar hem ticari faaliyetlerinde hem de resmi dairelerde çalışmak durumunda kalmıştır. İttihat ve Terakki, istihdama yeni katılan kadın işgücünü organize etmek için bir dizi hamle gerçekleştirmiştir. Bu hamleler büyük ölçüde toplumsal cinsiyete dair yerleşik kuralların devlet eksenli yeniden üretilmesinde rol oynamıştır. İttihat ve Terakki’nin kurduğu Kadınları Çalıştırma Cemiyetini bu bağlamda düşünmek mümkündür. Kamuda ve sanayide istihdam edilecek kadınların özelliklerini ve çalışma koşullarını belirlemek İttihat ve Terakki’nin temel amacı olmuştur. Savaş sırasında cephe gerisinde faal olan kadınların etkinliği sonrasında Kurtuluş Savaşı tecrübesi ile birleşecek ve kadın hakları mücadelesinin zeminini tesis edecektir.