1. Anasayfa
  2. Türk Tarihi

Uygur Kağanlığından Sonra Ortaya Çıkan Devletler

Uygur Kağanlığından Sonra Ortaya Çıkan Devletler
0

KAN-CHOU UYGUR DEVLETİ

Bu Uygur Kaganlığı hakkında bilgi edindiğimiz en önemli kaynaklar, IX-XI. asırlarda Araplardan Orhun Uygurlarına, Orhun Uygurlarından Tibet’e, Hoten’den Kan-chou Uygurlarına, Çin’den Hoten, Beşbalık Uygurları ve Kan-chou Uygurlarına, Kan-chou Uygurlarından Çin’e giden elçiliklerin tuttuğu raporlarıdır. Bunlardan biri ise 981-984 yılları arasında vazifeli olarak Uygur Türklerine giden Wang Yen-te isimli Çin elçisidir. Wang Yen- te’nin İmparatora sunduğu raporda bahsedilenler misal olarak gösterilebilir. Raporda: “Kao- ch’ang şehrine yağmur ve kar yağmaz, aynı zamanda burası çok sıcaktır. Burada evler beyaz badanalıdır. Chin-ling Dağlarından çıkan nehir şehrin çevresini dolaşır, tarlaları ve meyve bahçelerini sular ve su değirmenlerini işletir.” Bahsedilen bu raporda da görüldüğü üzere Uygurların mimarisi ve tarımla uğraştıkları bilgileri verdiği için rapor Uygur tarihi açısından ehemmiyet arz etmektedir.

Uygur Devleti yıkıldıktan sonra bir kısım Uygurların göç ettiği bu bölgenin en önemli özellikleri arasında Budizm’in fazla yayılmamış olması gösterilebilir. Ama göçen Uygurların Budist oldukları bilinen bir gerçektir.

Kansu şehri yakınlarında kuruldukları için Kansu Uygurları ismiyle de bilinen Kan- chou Uygurları (Sarı Uygurlar), kuruldukları günden beri T’ang Sülalesi ile iyi geçinmişlerdi. Beş sülale devri boyunca da bu dostluğu devam ettirmeğe çalıştılar. Çünkü bu bölgede güçlü ve büyük devlet olabilmek, Çin ile iyi geçinmeye bağlıydı. Bunun yolu da siyasi ve ekonomik ilişkilerin iyi olmasından geçiyordu. Bu arada da Çin İmparator kızları ile Uygur Kaganları arasındaki evlenmelerle akrabalık münasebeti de devam etmekteydi. Uygurlar X. asra kadar merkezi Tun-huang’da bulunan Çinlilerin “Vazifeye Koyuluş Ordusu”na bağlı olarak hareket ediyorlardı.

905 yılında bu ordunun Çinli kumandanı Çin İmparatoru’ndan ayrılıp, Kua, Shai, Yi ve Hsi isimli dört vilayetten müteşekkil bir otonom devlet kurmuştu. Kaynaklarda “Beyaz elbise giyen İmparator’un devleti” olarak bilinen bu devlet, Uygurlara baskı yapıp, bölge ticaretini ele geçirmeye kalkınca, Uygurlar bu baskıya karşı gelmiştir. 911’de Sarı Uygurlar ilk defa askeri bir harekete geçmiş ve o dönemin ünlü mabetlerin de içinde bulunduğu Bin Buda şehri olarak da bilinen Tun-huang şehrini ele geçirmişlerdir.

Bu tarihlerde Turfan Uygurlarının, Doğu Türkistan’dan kovdukları Tibetliler bu bölgeye gelmiş ve yine bir Uygur Devleti olan Sarı Uygurlarının başlarına bela olmuşlardı.  Bu tehlikeden Çin ile birlikte hareket ederek kurtulan Kan-chou Uygurları ancak X. Yüz yılda rahat bir nefes alabilmişlerdir.

Daha sonra 909 ve 911’de Çin’e elçilik heyetleri gitti. Tun-huang zaferi Kan-chou Uygurlarının Çinliler nazarında itibarını arttırdı. 924’te Jen-mei Kagan Çin’e elçi gönderdi. Çin İmparatoru bu elçilik heyetinin gönderilmesinden çok memnun oldu. Hediye olarak götürülen “Yeşim taşı, amonyak tuzu, antilop boynuzları, Pers brokarları, keçe kumaş, pamuklu kumaş, yeşil ve beyaz şap” gibi maddeler bölgenin ticaret açısından önemini göstermektedir. Dar alan sıkışık bir bölgede yaşayan Kan-chou Uygurlarının hayatlarını devam ettirebilmek için bu yapılan ticarete ihtiyaçları vardı ve bu ticaret onlar için büyük bir ehemmiyet taşıyordu.

Sarı Uygurlarının başında bulunan Jen-mei Kagan kendisine bağlı milletinin geleceğini tehlike altında bırakan, düşmanları olan Tibetlilere karşı Çin’le bir anlaşma yapmıştır. Çin’in bu anlaşmaya onay vermesi ise tamamen kendi çıkarlarını düşündüklerinden dolayıdır. Çinliler kendi sınırlarının güvenliğinin sağlanmasının Kan-chou Uygurlarına bağlı olduğunu biliyorlar ve onlara güveniyorlardı. Anlaşmayı bu yüzden imzalamışlardı.

Jen-mei Kagan 924’te öldü. Öldüğünde unvanı “cesur ve dürüst Kagan”dı. Yerine kardeşlerinin en küçüğü olan Tigin, Kagan oldu. 925’te Çin’e bir elçilik heyeti gönderdi. Bu elçiliğin gönderilmesi Çin’in yardımının sağlanması amacıyla yollanmıştı. Tigin, Kagan 926’da öldü. Tigin Kagan döneminde iç karışıklıklar başlamıştır. Onun yerine geçen A-to-yü (Adug)’de Çin’e sık sık elçi göndermiştir. Çin kaynakları A-to-yü’nin ölümünden bahsetmezler 928’den itibaren Kagan olarak Jen-yü ismi görülür. Çin İmparatoru olan Ming Tsung, bu Kagan’a “medeniyete şekil verdiren Kagan” unvanını vermiştir. 931-932 yılında Tangutlar, Uygur kervanlarını soymaya başladılar. Bu durum Uygurların da, Çinlilerin de hoşuna gitmiyordu. Çünkü kendi menfaatlerini kaybetmek istemiyorlardı. Bunun için ortak düşmana karşı Kan-chou Uygurları ve Çinliler birlikte mücadele ettiler. Bu mücadelede ise Kan-chou Uygurları kendi içlerinde yaşayan diğer savaşçı topluluklardan yararlanmışlardır.

Jen-yu Kagan 933’te öldü. Yerine II. Jen-mei geçti. 934’te Çin’e giden elçilik heyetinde Sarı Uygurlarda Maniheizm işareti olarak sekiz Mani rahibi vardı.

I.Jenmei Kagan’ın ismi 939 tarihine kadar Çin hanedan yıllıklarında görülmektedir. Ölüm tarihi verilmemiştir. Daha sonra başka Kagan ismi de geçmemektedir. 934-935’te Çin elçileri geldiler. Kervanların muhafazası için yeni tedbirler alındı. Uygurlar 938’de Çin’deki yeni hanedanla dostluğa devam maksadıyla zengin hediyelerle bir elçilik heyeti gönderdi. Çin’in kuzeybatısındaki küçük Selür devletleri ile daha yoğun ticaret yapabilmek için Çin İmparatoru bölgeye Kao Chü-huei başkanlığında bir elçilik heyeti göndermiştir. Bu uzun seyahatin raporları bölgenin etnik, siyasi ve iktisadi durumu hakkında oldukça önemlidir. Bu raporda Kan-chou Uygurlarının içinde yaşayan göçebe ve savaşçı toplumlar onları bazen Çin, bazen ise Tibet akınlarına karşı korumuşlardır.

Beş sülaleden en kısa ömürlüsü olan Sonraki Han’lar, 947-951 tarihleri arasında hüküm sürmüşlerdir. Bu dönemde Uygurlar Çinlilere karşı eskiden olduğu gibi yine hürmet göstermişlerdir. Komşuları olan Liang şehri sakinleri ile iyi ilişkiler kurmuşlardır.

Tarihleri, siyasi ve toplumsal hareketleri incelendiğinde Kan-chou Uygurlarının diğer Türk Devletleri gibi genişleme siyaseti takip etmedikleri göze çarpar. Bunun sebebi olarak ise Kan-chou Uygurlarının artık yerleşik hayata ayak uydurmaları, Kan-chou (Kansu) şehrinde barış içinde oturup, diğer kavimlerin baskınlarına uğramamak ve kervanlarını hiçbir tehlikeye maruz bırakmadan ticaretlerini güvenli şekilde devam ettirmeye çalışmaları söylenebilir.

Kan-chou Uygurları döneminde Çin’in gönderdiği sayısız elçiliklere bakarak, bu hareketleri hâkimiyetini kaybettiği kuzey-batı topraklarını tekrar ele geçirme yolunda teşebbüsler olarak yorumlamak gerekir.

Sarı Uygurlar siyasi olarak 940’dan sonra Hıtay (Ki-tan, Liao)’ların, 1028’den sonra Tangutların,1226’dan sonra Cengiz Devleti’nin nüfuz sahası içinde girdiler. Bugün halen kuzeybatı Çin’de yaşamaktadır.

TURFAN UYGUR DEVLETİ

840’da etrafa dağıtılan Uygur boylarından bir kısmı da batıya giderek Beşbalık, Turfan, Hoça, Kaşgar taraflarında yerleştiler. Kaynaklarda değişik tarihlerde Kao-ch’ang, Turfan, Beşbalık Uygurları olarak kaydedilmiştir. 840’daki son Uygur Kaganının yeğeni Mengli’yi Kagan seçtiler. Tibet’ten endişe duyan Çin, bu Uygur Devleti’ni tanıdı. Çin ile dost geçinen bu devletin genişlemesine Çinliler pek karışmadılar.

Turfan Uygurları, Orta Asya Türk tarihi açısından çok önemli bir yere sahiptir. Bu Turfan Uygurları klasik Bozkır Türk Devleti özelliği göstermiyordu. Hâkimiyetini genişletme düşüncesi gütmemiş, büyük siyasi anlaşmazlıklara bulaşmamış, başta Çin olmak üzere çevredeki komşuları ile iyi geçinme yolunu seçmişlerdir. Çünkü ticaret diğer Uygurlar gibi Turfan Uygurları içinde çok önemliydi.

Turfan Uygur Devleti, Orta Asya’nın ticaret yolları üzerinde olduğu için iktisadi bakımdan kuvvetlendi. 911’de bağımsız hale gelen Uygur Devleti güneyde Tibet, Batı Türkistan’da Karluk bölgesi ile sınırlıydı. Sanat, edebiyat ve ticaret sahalarında çok ilerledi. Bilindiği gibi Orta Asya’da kurulan Türk devletleriyle Çin arasında ticaret çok önemli bir rol oynamıştır. Koa-ch’ang Uygurlarından Çin’e ilk ticaret heyeti 962’de gitmiştir. 42 kişilik bu heyet Çin Sarayı’na , kendi ürünlerini sunmuşlardır. Daha sonra 965, 981, 985 ve 1004 tarihlerinde ticari heyetlerin Çin başkentine giderek Uygur ürünlerini tanıtmaları ve ticaret yaptıkları bilinmektedir.

Bu arada Çin İmparatoru da Uygurlara onları daha iyi tanımak amacıyla resmi elçi gönderdi. 981-984 arasında süren bu yolculuk sonucunda Wang-Yen-te bir rapor hazırladı. Wang- Yen-te’nin Uygurlar hakkındaki bu raporu, özellikle Turfan Uygurlarının kültür tarihi hakkında önemli bilgiler vermektedir. Turfan Uygurlarının yazlık ve kışlık olarak kullandıkları şehirler ve saraylar hakkında bilgiler bulunur. Raporda Arslan Han olarak zikredilen Kagan’ın sıcaklardan dolayı, diğer şehirlere nazaran daha serin olduğu ve coğrafik konum olarak Kao-ch’ang şehrine göre daha kuzeydeki Beşbalık şehrine gitmesinden bahsedilir ki, bu raporun ne kadar ehemmiyet taşıdığı göstergesidir.

Bilindiği kadarıyla Turfan Uygurlarının Çin’le olduğu kadar Kitanlarla da etkileşime geçtikleri bilinmektedir. 932, 988, 996 tarihlerinde 3 tane olmak üzere elçilikler Kitan İmparator’una yollanmıştır. Bu elçiliklerle Turfan Uygur Kaganı, Kitan İmparator’una kızı ile evlenmek ve akrabalık bağı kurmayı istediğini bildirmiş, lakin Kitan İmparatoru bu isteği reddetmiştir.

Turfan Uygurları önce Kara Kıtay devletine tâbi olmuştur. Daha sonra ise Turfan Uygur Devleti Kaganı Barçuk İdikut, 1209’da Cengiz Han’ın Merkitlere yaptığı seferde Moğol Ordusu’na askerleri ile katılmıştır. Barçuk İdikut zaferlerde pay sahibi olmuş, 1211’de Cengiz Han’ın kızı Al-Hatun ile evlenip Cengiz Han’a damat olmuştur. Cengiz Han kendisine oğlum demiştir. Barçuk İdikut, Cebe Noyan’ın Harezmşahlar üzerine düzenlediği sefere ve Nişabur şehrinin kuşatmasında Moğollar için önemli görevler ifa etmiştir.

Barçuk İdikut’un kendi isteğiyle Moğol hâkimiyetine girmesi Uygurlar açısından Moğol zulmünden korunmaları gibi iyi bir sonuca da yol açmıştır. Barçuk İdikut, İdikut unvanıyla ölümüne kadar Moğollar hâkimiyetinde özerk bir yönetim sergilemiş ve İdikut unvanı kendisinden sonra torunları tarafından da kullanılmıştır. Ayrıca 1350’lerin sonunda atanan, Barçuk’un yedinci kuşaktan torunu olan But/Bodun Sarı ise Moğollar tarafından atanan son İdikut olmuştur.

Yukarıda değindiğimiz gibi bu dönemde Turfan Uygurlarının başına İdikut unvanlı hükümdarlar geçmiştir. Uygurların geneli için kullanılan bu unvanlar çok önemlidir. Çünkü Uygurlar hakkındaki önemli bilgileri ihtiva eden Çin kaynaklarında Uygurlar, başlarındaki Kaganların unvanlarına göre isimlendirilmiştir. Wang-Yen-te’nin raporuyla birlikte bu Uygurlara kaynaklarda Arslan Han Uygurları denmesi bunun en bariz misalini oluşturur.

Cengiz Han liderliğindeki Moğolların cahil bir toplum olmasına karşılık bu kadar güçlü hareket etmelerinin en önemli nedenlerinin başında Turfan Uygurlarının yardım etmeleri gelir. Çünkü Moğol Kaganlığının önemli bir parçasını dil oluşturuyordu; cahil bir kabile konfederasyonu bilgili ve yerleşik toplumlara nasıl hükmedebiliyordu? Bunun can alıcı sorunun cevabı ise; Cengiz Han’ın başından beri bunun öneminin farkında olduğu, yaptığı hamlelerden anlaşılmaktadır. İdarecilik vasfı konusunda deneyimli olmasının yanı sıra, bilgili insanları kullanması, Cengiz Han’ın başarısının temelini oluşturuyordu.

Uygurlar, Orta Asya toplumları arasında dil ve edebiyat konusunda bayağı ileriydiler. İşte bu nedenden dolayıdır ki; Kaganlığın ilk günlerinden itibaren dil uzmanları ve idareci olarak Moğol İmparatorluğu yönetici kademede önemli yerlere yükselmişlerdi. Moğollara hizmet eden ilk ve en önemli Uygurlardan biri Tatar Tonga idi. Cengiz tarafından 1204’te fethedilen diğer topluluklardan vergi toplamanın ve idari sistemin başında bulunuyordu. Cengiz, bu Uygur Türkünü, yakın çevresine Uygur yazı dilini öğretmekle görevlendirmiş ve bu olayın sonunda Moğolların resmi yazı dili haline gelmişti. Cengiz Han’ın bu seçiminin,

Uygur kültürünün bozkırdaki en eski okuryazar kültürlerinden biri olması gerçeğinden etkilendiği aşikârdır.

Uygur kültürü Moğollar nezdinde Çin kültürü kadar değerli bir kültürdür. Bunların hepsi Cengiz Han’ın kendi devletindeki idareci zümrenin, hali hazırda kullanılan okur-yazar ve deneyimli personel yoksunluğunun farkında olduğunu ve bu konularda bilgili ve deneyimli diğer bozkır insanlarını kendine yakın tuttuğunu ve yakın çevresine bunları öğreterek gelişmelerini sağlamada bir aracı olarak kullandığının göstergesidir.

Çin’deki Uygurların İdikut’la ilişkide olmaları, Moğol idari sisteminde siyasi ve sosyal açıdan üstün kimlikleri ve konumları için ehemmiyet arz etmektedir. Teslimiyeti sonucu Barçuk ve çevresindekilere verilen onur, bu Uygurların Moğol yönetimi altında idari ve danışmanlık kariyerine sahip olmalarına imkan vermiştir. Bu ilk kuşak Uygur seçkinlerinin torunları, siyasi iktidarlarını sürdürmek ve sosyal seçkinler olarak da kimliklerini devam ettirebilmek için Kulca yerlisi kimliklerini korumaya devam etmişler. Sözün özü Uygurlar bugüne kadar Uygur kimliklerini yitirmemiştir;

1450’li yıllara doğru Uygurların diğer şehri Beşbalık önem kazanmaya başlamıştır. Bundan dolayı da kaynaklara Beşbalık Uygurları olarak geçmişlerdir. Daha sonra ise T’u-lu- fan (Turfan) şehri olarak bilinen şehir bir yıldız gibi parlamış ve Uygurların esas olarak isimlendirilmesinde işte bu şehir etkili olmuştur. Bu Uygur kütlesi 1432’ye kadar Cengiz Han’ın oğlu olan Çağatay ulusu olarak bilinen Moğolların hâkimiyetinde kalmıştır. Bugün de Doğu Türkistan’da Uygur Özerk Bölgesi olarak yaşamaktadırlar.

Belirttiğimiz gibi uzun zaman dilimi içerisinde yaşadıkları şehirlerin isimleri değişmesi dolayısıyla isimleri değişen bu toprakların sahibi Uygurlar esasında Ötüken Uygurları olarak bilinen Uygurlardan başkası değildir. Değişen sadece dönemlere göre şehirlerin ismi ve bölgeye göre adlandırılmasıdır.

 

SHA-CHOU UYGURLARI

840 yılında Kırgızların Ötüken Uygurlarına son verdikten sonra Ağustos ayında Hürmüzd Tekin önderliğinde oturdukları bölgelerden göç ederek, Asya’nın daha güney bölgeleri ile Çin’in batısındaki İç Moğolistan’ın Ta-tung bölgesine geldiler. Uygurların büyük kısmı Çin’in kuzey kısımlarına gittiler ve Sha-chou şehrine yerleştiler. Bu şehirde yaşamalarından dolayı Sha-chou Uygurları denmiştir. Çinliler, Sha-chou Uygurlarına, Maniheizm Dini’ni iyice benimsemelerinden ve beyaz elbise giymelerinden dolayı, “Beyaz giymiş göğün oğulları” ismi ile anmıştır. Ayrıca bu bölgenin çok nemli şehirlerinden biri olan Dun-huang’ın Sha-chou’ya çok yakın olması zaman zaman Sha-chou şehrine Dun-Huang denmesine yol açmıştır. Karabalgasun’un düşmesinden sonra Üge Tekin Kagan seçilmişti. Üge Tekin, Uygurları bu felaketlerden kurtarmak ve hakanlığı yeniden kurtarmak niyetindeydi ve bunun için T’ang İmparatorluğu’ndan yardım istemeyi düşünüyordu. Bunun için de “il Ügesi” mertebesindeki baş vezirin yönetiminde bir elçilik heyetini T’ang İmparatoru’nun yanına gönderdi. Çin İmparatoru’ndan Kaganlığı yeniden kurmak için maddi ve askeri yardım talebinde bulundular. T’ang İmparatoru bu isteği danışmanlarından Li Tinyü’nün tavsiyesi üzerine Uygurlara yardım etmeyi kabul etse de bu yardım Üge Tekin’in düşündüğü ölçüde olmadı. T’ang İmparatoru Uygurlara 841 yılında karşılığı ilerde at olarak verilmek üzere buğday vermişti. Hürmüzd Tekin önderliğinde öncü olarak güneye gelen Uygurlar T’ang Hanedanlığı’na ilhak ettiler. T’ang Hanedanlığı’na ilhak edenlerin geri verilmesini istediler ancak bu istekleri reddedilen Uygurlar T’ang Hanedanı’na sığınan soydaşlarının sürülerine saldırdılar. Bu sırada kuzeyden Kırgızlar saldırı düzenlediler. T’ang Hanedanı‘nın sınır birlikleri de saldırıya geçtiler. 846 yılında Üge Tekin tarhanlarından Meyin tarafından öldürülünce, tahta küçük kardeşi İnan Tekin geçti. İnan Tekin saldırılar yüzünden komşuları olan Şirey’lere kaçtı. Fakat Şireyler onu yakalayıp düşmana teslim etmek istediler. Güneye inen Uygurlar iç çatışmalar yüzünden 3 yüz bine yakın nüfus 500’e kadar düştü. İnan Tekin’in Şireylere sığınmasından sonraki hayatı hakkında bilgi yoktur. Sha-Chou Uygurlarının yeniden Uygur Kaganlığını kuramamalarının bazı sebepleri vardır. Bunlar:

  • Güneye inen    Uygurların    toplum    olarak    değil,    bireysel    olarak    mücadeleye girişimleridir.
  • T’ang Hanedanı’ndan istediği yardımları alamayan Uygurların zor durumlarından kurtulamamalarıdır.

Bu sebeplerden dolayı ve Kırgızlara saldırıp hakanlığı yeniden kurabilirlerdi ve halk olarak parçalanamazlardı. Sha-chou Uygurlarının önemi ise; Çin ile Orta Asya arasındaki ticaret yolu üzerinde hâkimiyet kurmalarıdır.

Bu Yazıya Tepkiniz Ne Oldu?
  • 0
    be_endim
    Beğendim
  • 0
    alk_l_yorum
    Alkışlıyorum
  • 0
    e_lendim
    Eğlendim
  • 0
    d_nceliyim
    Düşünceliyim
  • 0
    _rendim
    İğrendim
  • 0
    _z_ld_m
    Üzüldüm
  • 0
    _ok_k_zd_m
    Çok Kızdım

Bültenimize Katılın

Hemen ücretsiz üye olun ve yeni güncellemelerden haberdar olan ilk kişi olun.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir