Moyen-çor’dan sonra tahta geçen Bögü Kagan’ın isminin akıl ve feraset sahibi, âlim, sihirbaz anlamlarına geldiği dil bilimciler tarafından belirtilir. Bögü Kagan’ın taşıdığı unvanı ise “Tengride Kut Bulmış İl Tutmış Alp Külüg Bilge Kagan”dır. Uygurlardaki veraset geleneklerine göre büyük oğlun Kagan olması lazımdı. Fakat Moyen-çor’un büyük oğlu bilmediğimiz bir suçtan dolayı daha önce öldürülmüş olup 759 senesinde Moyen-çor Kagan’ın ölmesiyle yerine küçük oğlu Bögü geçmişti
Bögü Kagan dikkatini ilk önce karışıklıkların olduğu Çin’e çevirmişti. Bögü Çin’e karşı politikada değişikliğe gitti. Çin İmparatoru Tai-tsung’un gönderdiği elçilere yüz vermediği gibi tahkir de etti. Buna karşılık Çinli elçi, eski dostluklarından, verilen hediyelerin çokluğundan bahsederek, onu etkilemeye çalıştı. Hatta daha önce Çin’de savaşan Yabgu’nun yanında yeni İmparator’un olduğunu vurgulayarak, etkilemek için elinden ne geliyorsa yapmıştır.
Bögü Kagan’ın asıl niyeti Çin’e otorite bakımından hâkim olmaktı. Bunu gerçekleştirmek için harekete geçen Uygur ordusunun Çin’de görünmesi üzerine, Kagan ile akrabalık kurmuş olan Töles menşeili Çin kumandanı P’u-ku Huaien tarafından isyancılar zararsız hale getirildi ve Uygur ileri harekâtı önlendi. Fakat bu sıralarda Türk nüfusu Çin’de çok artış göstermişti. Başkent ve şehirlerde pek çok Uygur serbestçe ticaret yapıyor, istedikleri kadar ipekli kumaşı alıp, istedikleri fiyattan satıyorlardı. Bu Uygurlar, gayet müstakil hareket ediyorlardı. Bazen şiddet hareketlerinde bulundukları da oluyordu ama Çinliler korkularından bir şey demeye cesaret edemiyorlardı.
Tibetlilerin hücumuna uğrayan Çin’i korumak üzere, P’u-ku Huai-en’in daveti ile Bögü’nün yaptığı ve batı hükümet merkezini dahi ele geçirmiş olan Tibetlilerden Çin’in kurtarılması ile sonuçlanan Lo-yang Seferi (762) Türk kültür tarihi bakımından da büyük neticeler doğurdu. Kagan, Ötüken’e dönerken Uygurların hayat ve telakkilerinin değişmesinde oldukça etkili olan Mani Dini’ni Türkler arasında yaymak için, dört rahibi de beraberinde getirmişti. Böylece, hayvani gıdalar yemeyi yasaklayan, savaşçılık duygusunu zayıflatan, Hristiyanlık–Mazdeizm–Budizm karışımı bir din olan Manihaizm, Kagan tarafından kabul edilerek Türk ülkesinde resmi bir mahiyet aldı.
Bögü Kagan, Maniheizm’i yerleşik hayata geçmelerini istediği kendi halkına kabul ettiren bir hükümdar olarak göze çarpmaktadır. Bu arada Bögü Kagan daha da ileri bir adım atarak Mani Dini’nin Çin’de de yayılması için teşebbüse geçti. 768’de baskılar sonunda Lo- yang’da Mani tapınaklarının kurulması için T’ang imparatoru emir vermek zorunda kalarak, tapınakların açılışına göz yummak mecburiyetinde kalmıştır.
Ancak Bögü Kagan’ın bu dine neden sempati duyduğu hâlâ gizemini koruyan bir muammadır. Ama halkını şehirli hayata geçirip, ülkesinin daha mamur hale gelmesini istemesi kuvvetle muhtemeldir. Sadece Lo-yang’ın asi An-lu-shan’ın elinden kurtarılması esnasında 762 Kasım’ından 763 Şubat’a kadar şehrin yakınında kalan Uygur askerleri etrafı yağmaladıkları ve bu sırada Manici rahiplerle tanışan Bögü’nün, Karabalsagun’a dönerken onları yanında götürdüğü bilinmektedir. Bu rahipler Uygur ülkesinde Mani Dini’ni yaymak için seferber oldular. Mani dini, Uygurları zayıflatan en önemli etken olmuştur. Uygurları hareketsizliğe, et yememeğe, insan öldürmemeye teşvik eden bu din, onları gevşetmiş ve cesaretlerini köreltmiştir.
Bunun yanında Maniheizm, bir tüccar ve şehirli dinidir. Bu dinin savaşçı ruhları gevşettiği doğrudur, fakat sonradan Uygurların ilim, sanat ve edebiyattaki ilerlemelerine olan faydası inkâr edilmeyecek kadar ortadadır. Türkleri zayıflatmak için kurulan bu tuzağa Uygurlar 763 yılında düşmeye başlamışlardı.
Kendilerine sürekli gönderilen hediye ve vergilerle Uygurlar ekonomik açıdan kalkınırken, Çin’de sıkıntılar görülmeye başladı. 769’da Bögü Kagan da bir Çin prensesi ile evlenmek için teklifte bulunduğunda derhal kabul edildi. Çünkü Uygurların her dediğini yapan Çinliler, onları kızdırmak istemiyorlardı. Bu arada Uygurlar ticari ilişkilerde de artık başarılı oluyorlardı. Her bir atın karşılığında çok fazla ipek alıyorlardı. Siyasi ilişkilerdeki üstünlük ticari ilişkilere de yansımıştı. Devlet içindeki Dokuz Oğuzlar ve Sogdlular, Bögü Kagan’ı Çin’e karşı büyük bir sefer tertip edilmesi için ikna ettiklerinde başbakan konumundaki vezir Tun Baga Tarkan, buna engel olmaya çalıştı. Başarılı olamayınca da Kagan ve yakınlarını 779 yılında öldürterek ortadan kaldırdı. Devletin başına kendisi geçti ve bundan sonra Kaganlar onun soyundan gelmeye başladılar.