1. Anasayfa
  2. Tarih

Roma Tarihinde Sınıf Mücadeleleri

Roma Tarihinde Sınıf Mücadeleleri
0

Roma Tarihinde Sınıf Mücadeleleri

MÖ V. yüzyılın başlarından itibaren meydana gelen değişiklikler Latium, Campania ve güneydeki Yunan kent devletlerinde birtakım sıkıntıları da beraberinde getirdi. Bu dönemlerde halkların göçünden ve Orta İtalya’nın yüksek kesimlerinden gelen akıncı guruplarından rahatsız olmaya başladılar. Bu tarihlerde bu halklar henüz köylerde ikamet etmekteydi ve hayvancılık tarıma göre daha fazla önem arzetmekteydi. V. yüzyılın başından itibaren yönetici seçkinler bir araya gelip federasyonlar oluşturmaya başladı. Bu federasyonlar sonuç olarak henüz bir şehir oluşumu ortaya koymasa da bu birliktelik sayesinde artık bu insanlar yağmalama, savaş ve savunma gibi konularda ortak hareket edebilir hale geldiler.

MÖ V. yüzyılın başlarından itibaren yüksek kesimlerde yaşayan dağlılar kıyıdakileri sıkıştırmaya başladı. Bundan en çok etkilenen Latium bölgesiydi, Latium’daki bazı şehirler  bu saldırılardan onulmaz yaralar aldılar. Sabines, Volsci ve Aequi kavimleri Latium’u kuzeydoğu güneybatı yönünde sınırlayan tepelerden kendilerini göstermeye başlamışlardı. Bu saldırılara karşı Roma diğer Latinlerin önderliğini üstlenerek MÖ V. yüzyılın sonuna doğru bunların saldırganlara karşı üstünlük elde etmesini sağladı. Saldırgan dağlılar zaman zaman geri püskürtülüyor, zaman zaman mevzi kazanıyorlardı. Bu süreçte düşman eline geçen veya boşaltılan Latin şehirleri yeniden ikamet yeri haline getirildi ve buralarda koloniler kuruldu (Lat.:colonia). Buraya yerleşen halka toprak verildi ve buraları garnizon işlevi görmeye başladı. Yerleşik halk kendi şehir devletini oluşturdu ve kendi yetkililerini seçtiler. Bu yeni kentler Roma ve diğer Latinlerin müttefiki olarak tanındı.

V.ve IV. yüzyıllarda Roma dış güçlere karşı savaşırken aynı zamanda bazı iç karışıklarla da mücadele etmek zorunda kalmıştır. Kıtlık, toprak mücadeleleri, borçlar ve toprak meseleleriyle ilgili sorunlar, cumhuriyet yönetiminin yapısıyla ve genel olarak Roma toplumuyla ilgili daha derin sorunlara eşlik ediyordu. Günümüz araştırmacıları bu sorunlara genel olarak Sınıf Mücadeleleri adını verirler.

Roma cumhuriyeti karakteri bakımından aristokratik bir rejim olarak bina edilmişti. MÖ 500 civarında aristokrat kesimi oluşturan ve Latince patricii olarak adlandırılan kesim özgür halkın yaklaşık onda birine tekabül ediyordu. Fakat varlıkları ve iktidarları kendi aralarında evlilik yapmaları dolayısıyla halkın daha geniş kesimlerine yayılmak yerine bu zümrenin tekelinde kalıyordu. Yeni rejimle birlikte halkın tüm kesimleri Comitia Centuriata gibi kurumlarda temsil ediliyor ve devlet işlerinde ve hukuki uygulamalarda böylelikle tüm kesimler yer alabiliyordu, fakat Comitia’nın aldığı kararlar aristokratların tekelindeki Senatus’un (Senato) onayından geçmek zorundaydı. Bir başka sorun ise yüksek memurlukların durumuydu. Kralın kovulmasının ardından önde gelen aileler memurlukları kendi tekellerine almaya çalışıyorlardı. Bu memurlukların ve meclislerin sorumlulukları da  bir başka çatışma hususuydu. Özellikle de bu meclislerin memurları bağımsız olarak seçmesi ve memurlara belirli yetkileri vermesi veya onlardan belirli yetkileri alması hususu oldukça sıkıntı yaratmaktaydı. İşte MÖ V. ve IV. yüzyılda aynı anda olmasa da tüm bu hususlar insanlar arasında ihtilaf yaratan unsurlar olmuştur. Yukarıda adından söz edilen patricii yani aristokratlar bir cepheyi oluştururken, pleb olarak adlandırılan ve aristokratların dışındaki  halk kesimi olarak tarif edebileceğimiz unsur da karşı cepheyi meydana getiriyordu. Romalı aristokratlar devletin yönetimindeki üstünlüklerini korumayı amaçlıyordu. Ayrıca Roma’nın ruhani hayatında da yine ayrıcalıklara sahiptiler ve bunları kaybetmek istemiyorlardı. Roma’nın rahipleri uzun bir dönem boyunca bu ailelerin mensuplarından seçilmişti. Dinin devlet yönetiminde de önemli bir rolü vardı; Roma kralları ve daha sonra yüksek memurları “auspicium” denen bir ayin yoluyla ilk iş başına geldiklerinde görev için tanrıların onayını alıyorlardı. Bu bakımdan dinin devlet işlerinin yürütülmesinde önemli bir rolü vardı.

Aristokratlar dışında özgür halkın diğer kesimlerinin çoğu pleb sınıfını oluşturmaktaydı. Bu nedenle aristokratlardan nüfus bakımından çok daha fazlaydılar. Bu iki sınıfa tabi olmayan, ikisinin de dışında kalan kimseler de mevcuttu. Örneğin aristokrat olmayıp güçlü ailelerin himayesinde bulunan cliens’ler aristokrat veya pleb sayılmazdı. Bunun dışında pleblerle ilgili bilgiler patricii’lere göre biraz daha karanlıktır. Büyük bir kesiminin fakir olduğu düşünülebilir. Fakat bunun yanında bazı varlıklı mensupları da bulunmaktaydı. Bu bakımdan kendi içlerinde bir bütünlük sağlamadıkları söylenebilir. MÖ V. ve IV. yüzyıllarda plebler kendi aralarından birini lider olarak seçebilmekteydi. Bu da bazı pleb mensuplarının toplum içinde önemli rol oynadığına işaret etmektedir.

Plebler ve patricii’ler arasındaki mücadelede patricii sürekli ödün vermek zorunda kalmıştır. Pleblerin en güçlü silahı savaşlara katılmamak olmuştur. Savaş zamanlarında Roma’nın dışındaki bir tepeye çekilip aralarından yöneticiler seçiyor ve sıkıntıları giderilmeden işbirliğine yanaşmıyorlardı.

Böylelikle pleblerin kazanımları sayesinde kentte ikili bir organizasyon oluşmaya başladı. Consul’ler ve askeri tribunus’lar Roma halkının tamamının lideri olarak algılanıp siyasi, askeri ve dini liderler olarak görülürken, plebler sadece kendilerini bağlayan bazı yöneticiler ve dini oluşumlar meydana getirdi. Pleblerin kazandığı en önemli haklardan biri kendi liderlerini seçme hakkıydı (Lat.:tribuni plebis). Bu memuriyetin isminden, söz konusu yılların büyük bölümünde cumhuriyetin en yetkili görevlileri olan askeri tribunus’la (Lat.:tribunus militum) karşıtlık oluşturduğu görülmektedir. Pleb tribunus’ları kendilerine yardımcı olarak atadıkları pleb aedilis’leriyle birlikte bereket tanrısı olan Ceres’in Aventinus tepesindeki tapınağında kendi kültlerini kurdular. İlk dönemlerde pleb tribunus’larının görev ve yetkilerine dair pek bir bilgi olmasa daauxilium, yani yardımcı olma yetkisi önemli bir fonksiyonuydu. Pleb tribunus’u, yetkili bir memurla memurun peşinde olduğu bir vatandaşın (bedenen) arasına girip vatandaşı serbest bıraktırma ve memurun yardımcılarının onu tutuklamasına engel olma hakkı vardı. Bu fiziksel müdahale hakkı pleb tribunus’unun kutsal bir varlık olarak görülmesinden kaynaklanıyordu. Plebler pleb tribunus’una zarar veren herhangi bir kişiyi karşılığında ceza görmeksizin öldürülmesi caiz bir haydut olarak görmeye ant içiyorlardı.

Bu Yazıya Tepkiniz Ne Oldu?
  • 0
    be_endim
    Beğendim
  • 0
    alk_l_yorum
    Alkışlıyorum
  • 0
    e_lendim
    Eğlendim
  • 0
    d_nceliyim
    Düşünceliyim
  • 0
    _rendim
    İğrendim
  • 0
    _z_ld_m
    Üzüldüm
  • 0
    _ok_k_zd_m
    Çok Kızdım
İlginizi Çekebilir

Bültenimize Katılın

Hemen ücretsiz üye olun ve yeni güncellemelerden haberdar olan ilk kişi olun.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir