1. Anasayfa
  2. Sosyoloji

Sosyoloji Ne Zaman Bir Bilim Oldu?

Sosyoloji Ne Zaman Bir Bilim Oldu?
0

SOSYOLOJİNİN BİLİM OLARAK KURULMASI

18. yüzyılda Aydınlanma düşünürleri, önceki düşünürlerden daha sistematik ve tutarlı bir şekilde çalışmaya başlamışlardır. Çözümlemenin bilimsel ilkelerini insan, insan doğası ve topluma uygulayarak yöntemsel bir yola başvurmuşlardır (Szacki, 1979: 52). Bu düşünürler, aynı zamanda açık bir şekilde uzmanlaşmış bir toplum biliminin oluşmasını sağlamıştır. Bu nedenle birçok araştırmacı, onları sosyolojinin öncüleri, kurucuları olarak kabul etmektedir.

Aydınlanma düşüncesi, akla, özgürlüğe ve bireyciliğe verdiği önem yanında, nesnel ve kolektif güçler olarak toplum ve toplumsal gelişme kavramlarını da vurgulamıştır. Aydınlanma düşünürleri, toplumsal dünyanın bilimsel açıdan kavranmasını hedeflemiştir (Swingewood, 1998: 48).

19. yüzyılda bir bilim dalı olarak ortaya çıkan sosyoloji, Aydınlanma’nın düşünce ve kavramlarını taşımaktadır. Akıl Çağı’nın bir sonucu olarak sosyoloji, bir toplum bilimi kurmak için rasyonalist (akılcı) düşünce ile tanımlamıştır (Hamilton, 1996: 51). Bu dönemde, sosyologlar Fransız ve Endüstri Devrimleri sonrasında yaşanan büyük değişim ve dönüşümü anlamaya çalışmışlardır. Bunların sonucunda, yeni bir toplumsal düzenin nasıl kurulacağı üzerinde çalışmalar yapmışlardır.

Toplumu “pozitif bir bilim” olarak kurmak veya diğer bir deyişle sosyolojiyi kurmak için Henri de Saint Simon (1760-1825) önemli çalışmalarda bulunmuş ve bu çalışmalar, onun takipçisi olan Auguste Comte (1798-1857) tarafından geliştirilmiştir. Aydınlanma’nın eleştirel akılcılığı, Saint Simon ve Comte’un pozitivizminin temelini oluşturmuştur. Bu düşünce biçimi, deney ve gözlem tarafından aklın uygulanması aracılığıyla, ön yargıları, cehaleti, batıl inançları ve hoşgörüsüzlüğü temizleyecek evrensel bir bilim için savaş vermiştir (Hamilton, 1996: 20-21).

Saint Simon ve Comte’un yazıları, toplumsal bir kuram olarak Fransız ve Endüstri Devrimi sonrası Avrupa’da oluşan modern toplum hakkında incelemeleri içermektedir. Bu yeni sosyoloji bilimi içeriğini oluşturan ilgi alanları, sonraki yıllarda, Karl Marx, Emile Durkheim ve Max Weber tarafından tartışılmaya devam etmiştir. Saint Simon, Fransız Devrimi’nin geleceğin toplumu için bir zemin hazırladığını belirtmiş ve bütün kuramsal çalışmalarını gelecekteki toplumsal düzeni görebilmek amacıyla yapmıştır. Gelecekteki topluma “Sanayi devleti” adını vererek sanayi toplumu kavramını ilk kez Saint Simon kullanmıştır. Sanayi toplumunun temelini iş birliği ve uzlaşmanın oluşturacağını belirtmiştir. Saint Simon, toplumu bir bütün olarak ele almış ve sağlıklı bir toplumu, çeşitli parçaların bütünle işlevsel bir uyum halinde var olduğu bir toplum olarak tanımlamıştır. Toplumun birbiriyle
uyum içinde işleyen ekonomik ve politik sistemlerle, bilimsel, pozitif ilkeler üzerinde örgütlenmesi gerektiğini ileri sürmüştür. (Swingwood, 1998: 55-56).

Saint Simon, sosyolojinin temel görevinin toplumu hareket ve dönüşüm halinde incelemek olduğunu ve toplumsal olguların, doğa bilimlerinde kullanılan bilimsel tekniklerle incelenmesi gerektiğini belirtmiştir. Saint Simon, pozitivizmin ve sosyolojinin kurucularından kabul edilmektedir.

Comte, modern toplumda bilimin egemen olacağına inanmış, dinin, batıl inancın ve etkisinin pozitivist bilim ile yer değiştireceğini belirtmiştir. Pozitivizm, araştırma nesnesinin bilimsel olması gerektiğini başka bir deyişle, sadece doğrudan test edilebilen önermeler olarak ifade edilmesi gerektiğini benimseyen Comte tarafından sosyolojiye aktarılmıştır (Abercrombie, et al., 1994: 322). Bu nedenle,Comte, genellikle hem pozitivizm hem de sosyoloji terimlerinin mucidi olarak görülmektedir (Benton ve Craib, 2008: 38)

Comte, sosyolojinin kurucusu ve isim babası olarak kabul edilmektedir. İlk kez ‘sosyoloji’ terimini kullanarak, onu toplumu inceleyen pozitivist bir bilim dalı olarak tasarlamıştır. Saint Simon’un yaklaşımına benzer bir şekilde Comte, toplumun çözümlenmesinde doğa bilimlerini model alarak pozitivist yöntemi gözlem, karşılaştırma ve deney olarak belirlemiştir. Bu nedenle, sosyolojiyi öncelikle ‘sosyal fizik’ olarak adlandırmış daha sonra ‘sosyoloji’ sözcüğünü icat etmiştir. Comte, doğa bilimlerinde olduğu gibi toplumsal yasaları bulmak istemiş ve bu yasaları, toplumsal gerçeği oluşturan ve açıklayan sosyolojik yasalar olarak tanımlamıştır (Swingwood, 1998: 62-64).

Sonuç olarak, Aydınlanma tarafından kurulan modern toplum hakkındaki düşünce biçiminin bazı unsurları Saint Simon ve Comte’un yazılarında 19. yüzyıl klasik sosyolojisine taşınmış ve modern sosyolojinin ortaya çıkmasını desteklemiştir. 19. yüzyılın önemli klasik sosyologları olarak Durkheim, Weber ve Marx, modernitenin olumlu ve olumsuz yönleri ile ilgilenmişler, modern dünyayı şekillendiren değişimin geleceğinin hatlarını çizmeye çalışmışlardır. Onlara göre sosyal bilimsel yaklaşım, modern toplumun sorunlarıyla meşgul olmak için zorunlu bir araç olarak görülmüştür (Bilton, vd., 2008: 468).

Durkheim, kolektif bilinç kavramını tanımlayarak, toplumu bir arada tutan ana unsurun dayanışma olduğunu ileri sürmüştür. Mekanik dayanışmadan organik dayanışmaya geçerken, toplumsal bilincin zayıflaması ile oluşan düzensizlik anlamına gelen anomi kavramı üzerinde durmuştur.

Marx, kapitalist sistemin işleyiş biçimi üzerinde çalışmıştır. Toplumdaki üretim güçleri ile üretim araçlarının örgütlenme biçimi olan üretim biçiminin, bir toplumun devamlılığını sağlayan temel yapısı, altyapısı olduğunu savunmuştur. Kapitalist üretim sürecinin yarattığı yabancılaşma üzerinde durmuştur. Sınıfsız sosyalist bir topluma ulaşma mücadelesini, üretim araçlarına sahip olan burjuva sınıfı ve üretim araçlarına sahip olmayan proletarya arasındaki çatışma ile gerçekleşecek radikal bir değişim olarak öngörmüştür.

Weber, modern çağın ağırlıklı olarak etkin bir biçimde rasyonelleşme ve bürokrasi tarafından şekilleneceğine ve geleneksel eylemlerin daha az önemli olacağına inanmıştır. Marx ve Durkheim bilimsel ve rasyonalist düşünceye daha az vurgu yapmışlardır. Fakat her ikisi de toplumun ilerlemeci olarak gelişiyor olması üzerine güçlü bir inanca sahip olmuştur (Haralombos ve Holborn, 1995: 881).

Bu Yazıya Tepkiniz Ne Oldu?
  • 0
    be_endim
    Beğendim
  • 0
    alk_l_yorum
    Alkışlıyorum
  • 0
    e_lendim
    Eğlendim
  • 0
    d_nceliyim
    Düşünceliyim
  • 0
    _rendim
    İğrendim
  • 0
    _z_ld_m
    Üzüldüm
  • 0
    _ok_k_zd_m
    Çok Kızdım
İlginizi Çekebilir

Bültenimize Katılın

Hemen ücretsiz üye olun ve yeni güncellemelerden haberdar olan ilk kişi olun.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir