2.Dünya Savaşı Sonrası Değişen Dengeler ve Türkiye’nin Arayışları
CHP’nin İkinci Dünya Savaşı boyunca izlediği zorunlu iktisat politikası ülke içinde ciddi huzursuzluğa neden olmuştur. Bu huzursuzluğun etkisi 1945’i takip eden günlerde de kendini gösterecektir. İkinci Dünya Savaşı sonrasında uluslararası konjonktürdeki gelişmelere paralel olarak Türkiye’nin sosyo-ekonomik sisteminde ve siyasetinde büyük değişimler yaşanmıştır. Bu değişimlerin ardında yatan nedenleri iki grupta toplamak mümkündür. İlki doğrudan Türkiye’nin iç siyasetine dair gelişmelerin bir parçasıdır; ikincisi ise Soğuk Savaş’a giden süreçte yaşanan uluslararası gelişmelerdir.
Daha önce belirttiğimiz gibi savaş sonrasında İsmet İnönü’ye ve CHP’ye karşı kamuoyunda artan bir hoşnutsuzluk gözlemlenmiştir. II. Dünya Savaşı esnasında Türkiye savaşa girmese de savaş ekonomisi uygulamak zorunda kalmış; çok sayıda askeri silah altında tutmuş ve temel gıda maddelerinin arzını sınırlamıştır. Savaş yıllarında yaşanan ekonomik ve sosyal problemler CHP’ye karşı antipatinin artmasına neden olmuştur. Öte yandan CHP iktidarına karşı özellikle kırsal kesimde süreğen bir memnuniyetsizlik olduğu da kaydedilmelidir. Merkezi devletin kırsal üzerinde kurmak istediği denetim sözü edilen memnuniyetsizliğin artmasına etki etmiştir. Devlet ile CHP’nin özdeşleşmesi ve uygulanan katı laiklik politikaları taşradaki eleştirel sesleri yükseltmiştir. 1945’te gündeme gelen Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu ile birlikte büyük toprak sahipleri de CHP’ye muhalefetin önemli bir parçası hâline gelecektir.
Türkiye’de tek parti döneminin sona ermesine neden olanlar sadece iç gelişmeler de değildir. Kapitalist bir ekonomiye ve demokratik bir rejime sahip olan ABD, savaşın galip tarafı olarak yeni dünya düzeninin kurulmasında birinci dereceden etkili olmuştur. Türkiye ile Sovyetler arasındaki ilişkilerin bozulması üzerine Türkiye kendini Batı’ya bilhassa da ABD’ye yakınlaşmak zorunda hissetmiştir. Rusya’nın Boğazlardan üs talebi üzerine ABD Türkiye’ye cesaretli bir tutum takınmasını öğütlemiş; Türkiye de bundan güç alarak Sovyet taleplerini reddetmiştir. Stalin Rusya’sı Doğu Avrupa’da genişleme politikası izlerken ABD Rusya’yı dizginleyebilmek için yeni askeri stratejiler ve politikalar geliştirmeye çalışmıştır. Amerikan Başkanı Truman tarafından formüle edilen ve 1947’de açıklanan Truman doktrini bu stratejinin lokomotifi olmuştur. “Medeniyeti tehdit eden komünizm tehlikesine” karşı ABD, Türkiye ve Yunanistan’ı mali ve askeri olarak desteklemeyi taahhüt etmiştir. Truman doktrinin ilanını takiben Avrupa ülkelerine yardımı da içeren Marshall Planı açıklanmıştır. Türkiye’nin siyasal seçkinleri, bu süreçte ABD ile daha yakın bir ilişki kurmak ve alacağı yardımları garantilemek için demokratik bir rejime geçmenin ne denli önemli olduğunu fark etmiştir.