İtalyan Savaşları (1494-1559)
1494’de İtalya’ya giren Fransız birlikleri, Avrupa tarihinin gördüğü en gürültülü siyasî çalkantı ve yıkımların başlatıcısı oldular. O dönemde İtalyan topraklarında bulunan belli başlı beş güçten biri olan Floransa, 1494’den 1530’a değin dört rejim değişikliği geçirdi. Milan düklüğü ve Napoli krallığı, benzer şekilde birkaç defa yıkılmanın eşiğine geldiler. Roma 1527’de istila edilip yağmalandı. 1509’da, Agnadello’da Fransız kuvvetleri tarafından ezici bir mağlubiyete mahkûm edilmeden biraz önce Venedikliler, İtalyan anakarasında yer alan mülklerinin büyük kısmını yitirdiler. Venedik cumhuriyeti, 1516’ya değin binbir zahmetle eski topraklarını bir araya getirmeye çalıştı. Bu tarihlerde İtalya’daki yönetici ailelerin en büyük korkusu, yabancı bir devletten askerî yardım alan komşularının tasallutuna uğramaktı. Bu kargaşa dönemine şahitlik eden Machiavelli’nin çağdaşı yazarlara nazaran devletlerarası siyasete çok daha fazla kafa yormuş olması oldukça anlaşılabilir bir durumdu.
Fransızların Napoli krallığını ele geçirme teşebbüsleri hüsranla sonlandı. Doğrusu istenirse, 1495’te, VIII. Charles’ın önüne çıkan Aragon, Papalık ve Floransa kuvvetlerini ses getiren zaferlerle darmadağın ettiği günlerde Fransız muzafferiyeti kesin görünüyordu. Ne var ki, istilacıların adamakıllı bir ikmal hattı kuramaması ve güçlü bir Fransız karşıtı ittifakın kurulmasıyla Fransız hayalleri suya düştü. Charles’ın halefi XII. Louis, Aragon’lu Ferdinand’ı yanına çekerek kraliyeti elde etmeye çabaladı; ama Louis’yi tuzağa düşüren Ferdinand, 1504’te Fransızları Napoli topraklarından sürüp attı. Orleans mirasını tevarüs etmiş olan Louis, hakkı olduğuna inandığı Milan düklüğünü 1500’de ele geçirdi ve kısa bir ara hesaba katılmazsa 1512’ye kadar yönetti. Louis, Milan’ı zapt ederken Papa VI. Alexander ve Venedik’in desteğini almasını becermişti. En azından Papalık mülkleri üzerinde azalan otoritesini yeniden kurmada yardım vaat edilen Alexander’ı ikna etmek zor olmamıştı.
Bu arada Papa II. Julius, İtalya’yı yabancı istilacıların boyunduruğundan kurtarmak için öne atıldı. 1508’de Cambrai’de Venedik’e karşı Fransa ve diğer büyük devletlerle ittifak kurdu. İttifak en başından beri kısa ömürlü olmaya yazgılıydı. II. Julius, bundan sonra yardım istediği İspanyol ve İsviçre askerleriyle 1512’de Fransızları Lombardiya’dan çıkardı. Fransızlar gitmişti; ama yarımada bariz bir Habsburg nüfuzu altına girdi.
Vecellio Tiziano, I. François’nın yağlıboya tablosu, 1538
1515’te I. François önderliğinde dönen Fransızlar Milan’ı yeniden aldı. İlk başlarda İspanya’nın çiçeği burnunda hükümdarı Habsburg’lu I. Carlos, Milan’ın düşüşüne tepki veremeyecek denli meşguldü; ama 1519’da imparator seçildikten iki sene sonra (V. Karl olarak) İspanya’yı üç cephede Fransızların üstüne yöneltti: Lüksemburg, Fransızların elindeki İspanyol bölgesi Navarra ve Lombardiya. Fransızlar bir kez daha Milan’ı boşaltmak zorunda kaldı. 1525’te umut vaat eden bir sefere çıkan I. François, en nihayetinde Pavia’da Fransız ordularının Agincourt’dan (1415) bu yana gördüğü en küçültücü yenilgiyi almaktan kurtulamadı. Papa II. Clement’in korktuğu başına geliyordu. İtalyan yarımadasında Habsburg etkisi günden güne büyüdü. İmparatorluk askerleri 1527’de Roma’yı talan etti; 1528’de, Fransızların bir kez daha iyi başlayan Napoli seferi başarısızlıkla neticelendi. I. François, 1529’da akdedilen Cambrai Barışı’nda İtalya’daki emellerinden vazgeçtiğini duyurup Fransızların elindeki Burgonya toprakları için İmparator Karl’a haraç ödemeyi kabul etti.
Aslına bakılırsa, François’nın İtalya’da görülecek hesabı kalmadığını ilan etmesi sadece günü kurtarmaya yönelikti. Fransız birlikleri 1536’da Savoy ve 1537’de Piedmont’a girdiler. François, 1547’de öldüğünde bu topraklar hala Fransız tacına aitti; ama Napoli krallığı ve Milan Habsburgların elindeydi. Öte yandan Karl, Fransız Burgonya’sına hiçbir zaman sahip olamadı. Dahası, ne yapıp etse, 1520’lerden beri Alman diyarında Protestanlığın yayılmasını engelleyemiyordu. İtalya’ya yolladığı ordular Almanya’da dizginleri ele almasını zorlaştırıyordu. François ve bilhassa halefi II. Henri, Karl’a kafa tutan Protestanları uzun süre desteklediler. Karl, 1552’de Mühlberg’te Protestan güçler karşısında muazzam bir zafer kazanmıştı kazanmasına; ama bundan sadece beş yıl sonra Protestan prenslerle ittifak kuran II.Henri, birkaç ay içinde Metz, Toul ve Verdun’u ele geçirdi. Karl, nihayet 1 Ağustos 1553’te vazgeçmek zorunda kalacağı, yüklü meblağlara mal olan Metz seferinin ardından Almanya’yı zapturapt altına alamayacağını anladı. II. Henri’nin hamlesi, 1555 Augsburg Barışı’nın imzalanarak Protestanlığın resmen tanınmasına giden yolu açmıştı.
Karl’ı düşündüren hasımların haddi hesabı yoktu. Osmanlılar, Kanuni Sultan Süleyman döneminde Macar arazisine girerek Viyana’ya kadar ilerlediler. V. Karl’ın kardeşi Ferdinand, 1526’ta paramparça olan Macar kraliyetinden geride kalanlarla Osmanoğullarına komşu olmuştu. Akdeniz’de Osmanlı-Fransız işbirliği 1544’te Osmanlı gemilerinin Toulon’da sekiz ay geçirmelerini sağlayacak denli sıkı fıkıydı. İspanya’daki Müslüman azınlığın silaha sarılmasından çekinen Karl, aynı zamanda Osmanlıların İtalya’daki Habsburg mülklerine yönelebileceğini düşünüyordu. Karl’ın 1556’da tahttan inip inzivaya çekilmeye karar verdiği düşünülürse, herhalde saltanatını bir başarısızlık dönemi sayıyordu. Ne de olsa, Protestanlığın yükselişini önleyemediği gibi, Osmanlı ordularını durdurmayı başaramamıştı. Oğlu Felipe, İspanya, Alçak Ülkeler, İtalya’daki mülkler ve Amerika’daki kolonileri alırken kardeşi Ferdinand’a imparatorluk tacı nasip oldu. Viyana ve Madrid bir daha hiçbir zaman tek bir hükümdarın yönetimine girmeyecekti.
Gerçi Fransızlar için de sevinilecek bir şey yoktu. Habsburg-Valois mücadelesini bitiren Cateau-Cambrésis antlaşmasıyla Fransızlar Milan ve Napoli’den vazgeçtiler. İmparatorluk topraklarını birbirine katarken zevkle izledikleri dinî çekişmeler Fransız yurduna sıçradı. 1558’de Lutherci müttefikleriyle ipleri koparan II. Henri, Fransa’da Kalvinizmin yayılmasını durdurmak için mücadeleye başladı. Henri’nin ölümüyle başlayan siyasî kargaşa, meşhur Fransız mezhep savaşlarına yol verdi ve Fransız krallığını uzun süre Avrupa siyaset sahnesinin gerilerine itti.
Sonuçları
Savaşın en önemli sonucu Rönesans’ın yayılması oldu. XIV. yüzyılda İtalya’da ortaya çıkan Rönesans hareketi, İtalya’ya giren yabancı kralları ve prensleri etkileyerek diğer ülkelere de yayıldı.
Rönesans’a paralel olarak Hümanizm düşüncesi de İtalya’dan tüm Avrupa’ya ihraç edildi. Papalığın aktif olarak savaşa katılması ve ona karşı ittifakların kurulması, kilise karşıtlığını ve Reform hareketini güçlendirdi. Haçlı Seferleri ile başlayan İtalya’nın altın çağı sona erdi. İtalyan şehirleri yağmalandı ve dışa bağımlı hale geldi. Askerî teknolojide önemli gelişmeler kaydedildi. Fransız şövalye Bayard’ın tüfekle vurularak öldürülmesi, Orta Çağ’ın romantik şövalye geleneğinin bittiğini, ateşli silahlar döneminin başladığını gösterdi.