Tamamı Türkçe İlk Gazete: Takvim-i Vekayi
II. Mahmut’un isteği ve emriyle 1 Kasım 1831’de İstanbul’da yayınlanmaya başlamıştır. Tamamı Türkçe ilk gazetedir. II. Mahmut, 1821’de Mora’da başlayıp uzun yıllar tam anlamıyla sonuçlandırılamayan Rum isyanı ve bu uzun süreçte gelişen bir takım olaylar sonrası Türkçe bir gazetenin gerekliliğine kani olduktan sonra Takvim-i Vekayi’nin çıkarılmasını emir buyurmuştur. Aynı gazetenin Fransızca, Farsça, Arapça, Ermenice, Rumca nüshalarının da neşrini emretmiştir.
Charles Tricon isimli bir Fransız tarafından 24 Mart 1821’de yayımına başlanan Le Spactetaur Oriental’de yayınlanan makale ve haberler, İzmir’de gayrimüslim halkın korku ve panik içinde olduğu izlenimi yaratacak üslupla kaleme alınmaktadır. Sultan’ın masumlara (İzmir’in ‘korku içindeki’ gayrimüslim tebaası ile Avrupalı tüccarlara) ilişilmemesi emrine rağmen, adada ‘Rumların kurbanı olduğu kırım ve eziyetler’ nedeniyle panik havasının şehre hâkim olduğu belirtilmektedir gazetede. Yunan isyancılarından ve bu arada İzmir tüccarlarına da zarar veren Rum korsanlarından ise gazetede pek bahsedilmemektedir. Dolayısıyla gazete, ne padişahı ne de İzmirli tüccarları memnun etmemiştir.
Kapitülasyonlar nedeniyle gazetenin doğrudan yayımına engel olamayan yetkililerin, Fransız Büyükelçiliğine yaptıkları başvuru olumlu sonuç vermiş ve gazetenin yayını 17 Mart 1824’te Konsolosun emriyle askıya alınmıştır. Spactetaur Oriental’in yerini 6 ay süreyle yine Charles Tricon’un yönettiği Le Smyrnéen almıştır. Aynı yayın politikasıyla devam eden gazete, Reisülküttabın (Dış İşleri Bakanı) şikâyetleri üzerine kapanmıştır.
Bir süre sonra yeni bir yönetimle yeniden eski ismiyle yayına başlamış ve Yunan aleyhtarı bir tavırla çıkmıştır. Bunda gazetenin yazarlarından olan kendisi de bir tüccar ve aynı zamanda avukat olan bir Fransız vatandaşı Alexandre Blacque’nin de etkisi vardır. Özellikle Blacque’nin yazılarında Osmanlı Devleti’nin çıkarları savunulur. Alexandre Blacque, 4 Nisan 1836 tarihindeki vefatına değin, Le Moniteur Ottoman’ı düzenli yayın aralığıyla neşretmeyi başarmıştır. Ancak hastalanmasından sonra bu durumda bazı aksaklıklar yaşanmıştır.
Takip eden dönemde Osmanlı donanması Navarin’de Rusya, Fransa ve İngiltere’nin bir oyunuyla yakılarak büyük kayba uğratılmış (1827), binlerce Osmanlı denizcisi hayatını yitirmiştir. Osmanlı Devleti savaş tazminatı istemesine rağmen, Avrupalı devletlerin yürüttükleri başarılı propaganda neticesi haklılığını bir türlü ispatlayamadığı gibi haksız dahi çıkarılmıştır. Navarin’de Osmanlı donanmasının yok edilişiyle, Ege Denizinde süregelen ve İzmirli tüccarlara büyük zarar veren Yunanlı korsanlar için daha da elverişli bir ortam oluşmuştur. Gerek ticarî kaygıları ve gerekse Rusya’nın bu durumdan tek başına istifade edebileceği düşüncesi A. Blacque’de endişe uyandırmış olsa gerek, gazetesinde Osmanlı Devleti’nin bir nevi savunuculuğunu yapmıştır.
22 Aralık 1827’de Blacque’nin kaleme aldığı makalede şu ifadeler yer alıyordu: “Şu an yaşadıklarımız üzerinde uzun uzun düşünülmesi gereken bir manzara arz ediyor. Bir tarafta onu esir eden bilgisizliğin zincirlerini kırmaya başlayan, güçsüzlüğünün nedenlerini anlayan, diğer devletlerin seviyesine yükselmek için uygarlığa talip olan ve başında bizzat reformu başlatan kişi olan … bir ulus var. Diğer tarafta da yabancıların yarattığı olaylarla uyanmaya zorlanan, Avrupa’nın alkışlarıyla hürriyeti arayan, bu gaye için her cinsten yardımı alan ama barbarlığı yenilmez gücüne esir, bütün iyi niyetli çağrılara sağır, … hiçbir zaman düzeni istemeyen, kendine iyilik edenlere bile saldıran … bir diğer ulus var. Bunlardan birincisi haklarını başkalarınınkine de saygı göstererek arıyor, ikincisi kendi haklarını herkesin haklarına tecavüz ederek arıyor…
İşte bu kadar birbirine zıt cepheler olarak Türkler ve Yunanlılar Avrupa’nın dikkatine kendilerini sunuyorlar. Fakat Avrupa hâlâ bu tabloyu görmeye engel olan tülü kaldırmayı istemiyor. Yunan davasının çekiciliği ile sapıtmış, … en iğrenç kişileri şımartıyor, en aşağılık eylemlere özür buluyor, kendilerine şeflik edecek tek bir adam bile bulamayan birilerini kahraman bir ulus olarak ilan ediyor, onu hem para hem borç vererek hem yardım yapıp hem nasihatleriyle destekliyor; bu Helenleri kendi gözünde büyütebilmek için hiçbir şeyi esirgemiyor, onları olduklarından apayrı bir seviyeye yükseltmek için elinden geleni yapıyor.
Bütün bu heyecan gösterileri yapılırken Türklere karşı nefret hislerinin şiddeti gittikçe artıyor… Avrupa ‘hürriyet’ adı altında en utanç verici aşırılıkları, en derin ahlaksızlıkları cesaretlendiriyor… Kamuoyu yanılmaktan vazgeçmiyor, önce salonlarda oluşan yanlış anlamalar bu kez kabinelere geçiyor. Doğu işlerinin yönetimi sürekli olarak siyasî ve ahlaki bütün ilkeler unutularak gerçekleştiriliyor…
Her yerde Yunan gemileri rahatça dolaşacaklar, her yerde Türkiye’nin emvaline saldıracaklar, her yerde yolcuları soyacaklar, fakat hücuma uğrayan noktalara yardım etmek için Türklerin göndereceği hiçbir gemiye hiçbir zaman izin verilmeyecek ve Sultan bu durumda silahlandırdığı gemilerini Boğazlardan çıkarmakta ısrar ederse Navarin’in ağlanacak öyküsü yine tekrarlanacak.
Bu arada arabulucuların (İngiltere, Fransa ve Rusya kendilerini arabulucu ilan etmişti) oraya gitmesine izin vermedikleri Yunanlılar aracılar izin vermedikleri halde Kandiya’yı (Girit’te bir bölge) abluka altına alacaklar, Negropont limanında demir atacaklar, her gün ve her saat aracıların onlara koydukları sınırları aşacaklar. Arabulucular her şeyi görecekler ama gözlerini kapayacaklar… Arabulucular sözde barış için bir araya geliyorlar hâlbuki her yerde savaş var.. Artık bu gidişe dur demek zamanıdır”.
Bunun üzerine Fransız Büyükelçiliği 31 Ekim’de matbaaya el konulup yedd-i emine teslim edilmesini, gazetenin kapatılmasını Blacque’nin Fransa’ya gönderilmesini kapsayan bir emir imzalar. Blacque, bu emir uyarınca La Pomone gemisinden gelen 30 deniz erince tutuklanarak fırkateyne götürülüp hapsolunur. Fransız tüccarlarından Salzani 10 bin franklık kefaleti tedarik ederek, Blacque’nin 3 Ocak 1829’da serbest kalmasını sağlar.
Blacque bu sefer de Journal de Smyrne isimli gazetenin yayımına başlar. Gazeteyi 9 Temmuz 1831 tarihine kadar yayınlamaya devam eder ve sonrasında Babıâli’den İstanbul’da bir gazete yayınlaması için aldığı teklif üzerine İzmir’den ayrılır. Blacgue’nin, 1828-29 Osmanlı-Rus Savaşının da etkisiyle iyice bozulan İzmir piyasası dolayısıyla maddî durumu iyice zayıflamış olduğundan, Babıâli’ye karşı da bir sempati duyduğundan Babıâli’nin teklifini kabul etmiştir. Babıâli tarafından kendisine senede 80 bin kuruş tahsis edilmiş ve matbaa için de İstanbul’da yeni ve geniş bir ev yaptırılmıştır.
Le Moniteur Ottoman padişah II. Mahmud’un isteği ile yayınlanmıştır. Yarı resmî bir gazete olan Le Moniteur Ottoman Babıâli’nin görüşlerini ve politikasını yansıtan bir gazete olmuştur. Takvîm-i Vekâyî ismiyle gazetenin Türkçe versiyonu 1 Kasım 1831’de yayına başlar. Le Moniteur Ottoman isimli Fransızca versiyonu ise 5 Kasım’da yayına girer. Le Moniteur Ottoman’da Fransızca kaleme alınan makaleler Takvîm-i Vekâyî’de Türkçe’ye ve diğer dillerdeki versiyonlarında ilgili dillere tercüme edilerek veriliyordu.
Türkçe gazetenin başındaki kişi saray vakanüvislerinden Esad Efendi idi ve bizzat II. Mahmud tarafından görevlendirilmişti. Yine Babıâli’den Sarım Efendi ile Bab-ı Seraskeri’den Said Efendiler de kendi daireleriyle ilgili gazeteye girebilecek haberleri Esad Efendi’ye iletmekle görevli idiler.
Moniteur, Avrupalı diplomatlar ve gazeteciler için de önemli bir haber kaynağı olmuştur. Üstelik gazetede, olaylar Osmanlı Devleti’nin bakış açısından yorumlanmıştır.
Makaleler, Osmanlının kaybolması için uzun uğraşlar sarf edilen itibarı ve imajını yeniden düzeltmeyi amaçlayan içerikle hazırlanmıştır: “Bütün dinlere karşı Babıâli’nin saygısı ve reformlara övgü”; “Osmanlı topraklarında ticaret özgürlüğü konusunda” vb. Türkçe ve Fransızca nüshaları 5 Ocak 1832’de yayınlanan Rumca, 13 Ocak 1832’de yayınlanan Ermenice ve yine aynı senenin başlarında yayınlanmaya başlanan Arapça ve Farsça nüshalar izler. Gazetenin Türkçe versiyonu 5 bin civarında basılırken, diğer dillerdeki sayılar 100 ila 500 adet arasında basılır ve belirlenen abonelere dağıtımı yapılırdı. Blacque’nin ölümünden büyük üzüntü duyan Sultan, Babıâli nezdinde sefir Amiral Roussin’in Fransız Hariciye Nezareti’ne göndermiş olduğu 6 Temmuz 1836 tarihli rapordan anlaşıldığı üzere, aileye bir yardım olmak üzere 25 bin kuruş vererek, Blacque’nin her iki oğluna da ayda 1000’er kuruş maaş bağlamıştır, ayrıca her ikisinin eğitim masraflarını da karşılayacağını bildirmiştir.