Fransız Devrimi ve Kadim Avrupa’nın Çöküşü
Fransız devrimi, Avrupa’da savaş adına bilinen her şeyi altüst etti. Fransa Millet Meclisi, 1792’de Avusturya’ya savaş ilan ettiği andan itibaren yaşananları tarif etmek zordu. 1792 Nisan’ında Fransız ordusunda 200.000’den daha az insan bulunuyordu. 1794’te, monarşinin ilga edilip cumhuriyetin kurulmasının ardından ordu ve askerî tesislerde hizmet edenlerin sayısı bir buçuk milyonu aştı. Yüzyılın sonuna gelindiğinde Avrupa kıtasında bir Fransız hegemonyasından bahsetmek doğaldı. İşlerin buraya varabileceğini kimse tahmin etmemişti. Birçok devlet adamı, devrimcilerin Fransız devletinin tepesine yürüdüğünü duyduklarında Fransız ordularının uzun süre memleketlerinden dışarı ayak basmayacaklarını düşünmüştü. Aslına bakılırsa, 22 Mayıs 1790’da Millet Meclisi’nin istila savaşlarından el çekileceğini alenen ilan ettiği hatırlanırsa, aynı düşünce Fransa’da da hâkimdi.
Devrim ordusunun neredeyse göz açıp kapayıncaya kadar dünyanın en kalabalık muharip kitlesine dönüşmesini sağlayan kesinlikle Fransız devlet bürokrasisinin maharetli elleri değildi. İnsanlar, devrimin can verdiği değerleri koruyup savunmak uğruna ideolojik bir coşku ve iştiyakla silah başına koşuyorlardı. Ne de olsa, Fransa, savaş başlar başlamaz üst üste aldığı hezimetlerle bir anda Avrupa’nın birleşik ordularına karşı bir millî müdafaa mücadelesi verir hale düşmüştü. 23 Ağustos 1793’te, Fransa Millet Meclisi, meşhur “genel seferberlik”i ilan ederek eli silah tutan tüm erkekleri orduya çağırdı. Yüz binlerce insan cepheye yollanırken kadın, çocuk ve yaşlılara askerlerin ihtiyaçlarını karşılamak için çalışmaları emredildi. Cepheye gitmeyenler barut imali için güherçile topladı ve askerler için kıyafet ve çadır dikti. 1793’te yaşananlar, bir bakıma zorunlu askerlik hizmeti ve modern kitlesel seferberliğin ilk denemesiydi.
Bu kitlesel seferberlik Fransa’daki siyasî seferberliğin bir parçasıydı. Şehirdeki işçileri ve kırdaki köylüleri orduya celp eden Millet Meclisi, insanlara uğruna mücadele edecekleri bir şeyler vermek zorundaydı. Meclisteki Jakobenler, fiyatların sabitlenmesi, topraksız köylülere toprak dağıtımı ve refah yardımlarından oluşan bir programı yürürlüğe koydu. Cepheye koşan yoksullar, cumhuriyet yönetiminin “özgürlük, eşitlik ve kardeşlik” şiarında şöhret bulan devrimci ideallerini yüceltmek ve (toplumu ilahî iradeyle oluştuğu iddia edilen hiyerarşik tabakalara bölen) Ancien Régime’den artakalanları söküp atmak için hevesle mücadeleye katıldılar. İdeoloji harp meydanına şaşaalı bir dönüş yapmıştı. Ancien Régime’in hanedan orduları, aldıkları sıkı talim ve terbiye ve sahip oldukları yüksek disiplin sayesinde makine düzeninde her adımlarını ölçüp biçerek hareket ederlerdi. Devrim ordularını teşkil eden eğitimsiz ve fakir kitleleri talime tabi tutacak zaman yoktu. Fransız ordusu, düşmanın üzerine topyekûn, dağınık saflar halinde hep birlikte hücum edip hasmıyla boğaz boğaza kavgaya tutuşan, askerî yetersizliklerini sürat ve cesaretle telafi etmeye çalışan gözü pek savaşçılardan oluşuyordu. Devrim ordusunun yöntemi, tüfeği ateşler ateşlemez doğrudan süngüye davranmak ve vatanseverlikti.
Kitleselleşen savaş Fransa’nın dışına taşmaya adaydı. 1792 Kasım’ında “Kardeşlik Bildirgesi”ni neşreden Millet Meclisi, Fransızların özgürlüğünü geri kazanmaya çalışan bütün halklara yardım eli uzatmaya hazır olduğunu duyurdu. Aykırı Jakoben Maximilien Robespierre, insanların elinde silahla gelen hiçbir kurtarıcıyı sevmeyeceğini söyleyip teklife karşı çıksa da, meclisin kalanına sözünü dinletemedi. Millî müdafaa mücadelesi olarak başlayan savaş, devrim ilkelerini Avrupa’ya yaymak isteyen Fransız ordularının harekete geçişiyle bir istila savaşına dönüştü.
Fransızlar, 1790’ların sonuna gelindiğinde Avusturya’nın kapı bekçiliğini yaptığı Doğu Avrupa dışında kalan bölgelerde egemenliğini yerleştirdi. Doğrudan ele geçirmediği yerlerde Fransa’yla kardeşlik bağları kuran tampon cumhuriyetlerin kurulmasına önayak oldu.
19.yüzyılın hemen başında imparatorluğa geri dönüş yapacak olan Korsikalı Napolyon Bonaparte, henüz genç bir generalken İtalyan yarımadasında başarılı seferler yaptı. İngiliz kraliyet donanması, 1793’ten itibaren Fransa’nın kolonilerle olan bağlantısını kesip Kıta Avrupasına abluka uyguladı. Fransızların Ortadoğu’daki İngiliz nüfuzunu ortadan kaldırmak amacıyla 1798’de Mısır’a asker çıkarmaları ise, ufak çaplı bir fiyaskoyla neticelendi.
Fransız yayılmasının ilk safhaları uluslararası hukukta yeni bir ilkenin doğuşuna zemin hazırladı: halkların kendi kaderini tayin hakkı. Avignon’daki eski Papalık mülkleri ve Doğu Fransa’daki bazı feodal Alman prenslik toprakları, burada yaşayan insanların rızasıyla eski sahiplerinin öfkeli bağırış çağırışları arasında Fransa’ya katıldı. Devrim savaşlarının şatolara savaş, çiftçi kulübelerine barış getirmeyi vaat eden ilk seferleri, toplumsal adalet duygusunun öne çıktığı bir zamana işaret ediyordu. Fransız hâkimiyetine giren bölgelerde feodalizmin ilgası, dinî reformlar ve anayasal yönetime geçiş, Fransızlara gittikleri her yerde halkın bir kısmından destek bulmalarını sağladı. Buna karşın Katolikliğin kuvvetli olduğu yerlerde devrimcilerin reform çağrıları hoş karşılanmadı. Ne var ki, vakit ilerledikçe Fransız orduları işgalci güçlere dönüşerek başlangıçtaki rollerinden uzaklaştılar.