1. Anasayfa
  2. Televizyon

Belgesel Filmin Özellikleri ve Belgesel Film Yapım İlkeleri

Belgesel Filmin Özellikleri ve Belgesel Film Yapım İlkeleri
0

Belgesel Filmin Özellikleri ve Belgesel Film Yapım İlkeleri

Belgesel film, “bilimin gereği olan “belgeleme”, sanatın gereği olan “estetik” ve filmin gereği olan “kurgu”, belgesel filmin bir araya getirip bütünleştirdiği unsurlardır. Belgeleme, hayatın gerçek yanını; estetik, hayatın güzel yanını; kurgu da hayatın düzenini ifade eder aynı zamanda.

Geçmişi olmayan hiçbir şey olamaz. Belgeler; öykülerdir, tespitlerdir, doğrulardır, yanlışlardır, geçmişi var edenlerdir. Belgeler, belgesel sinemanın en önemli malzemesidir. Diğer türlere göre ayırıcı ve en belirgin olarak belgesel (documentary) sözcüğü, kurgusal olmayan (non-fiction) film yapımına doğru bir yaklaşımı ifade eder. Belgesel filmin ne olduğunu tanımlamak için sinemadaki bu türün ortaya çıktığı dönemdeki koşullara eğilmek gerekmektedir; çünkü bu koşullar belgesel sinemanın hangi gerekçelerle ve hangi ögelerle oluşturulduğunun bilgisini de verecektir. Paul Rotha’ya göre; sinemadaki her eğilim, dönemin toplumsal ve politik yapısını yansıtır. Onlar da öyle ya da böyle mevcut ekonomik koşulların yansımasıdır. Farklı bir film türü olan belgesel yöntemi toplumsal duyum ve felsefi düşünceleri, öykülü filmlerin eğlence dünyasından biraz farklı olarak yorumlanması anlamına gelmektedir.

Sinclair Road, I. Dünya Savaşı’ndan önceki dönemi, sinema endüstrisini çağdaş gerçeklerden kaçışın simgesi olarak adlandırmaktadır; ancak I. Dünya Savaşı, insanların ekonomik ve siyasi gerçeklerle yüz yüze kaldığı bir dönem olması itibariyle sinemada da  bu yönde bir hareketlilik söz konusu olmuştur. I. Dünya Savaşı, insanlarda kaçma isteminin yerini, içinde yaşadığımız dünyayı tanıma ve sorunlarına sahip çıkma isteminin almasına neden olmuştur.

Çekicinin yeryüzünü gerçeğe en yakın bir biçimde kaydetme yeteneğinin bu istemle birleşmesi, belgesel sinemanın gelişiminde önemli etmenlerden biridir. Bunun da ötesinde gene çekicinin kendine özgü nitelikleri bilimsel araştırmalarda bu aygıttan yararlanılmasına yol açmıştır. Özencilerin kimi çabalarını da eklersek, sinemanın öykülü film alanının dışına çıkabilmesi için oldukça geniş kapsamlı bir yönelişin başlamış olduğunu görürüz. Gezi filmlerinden haber filmlerine, doğa araştırmalarından biyoloji ve mikrobiyoloji çalışmalarına kadar pek çok alanda birtakım işlevler yüklenen sinema yalnızca bir öykü anlatma biçimi olmaktan kurtulmuştur.

Belgesel film, toplumdaki gerçekliklerden yola çıktığı için gerçekliklerin yaşandığı topluma uzak kalması düşünülemez. Bu nedenle tarihsel süreç içindeki toplumsal değişikliklerden etkilenmiştir. Aynı zamanda toplumsal alanda yaşanılanlara etkide bulunmuştur.

İkinci Dünya Savaşı, belgesel film yapısını büyük ölçüde etkilemiştir. Üretim ve dağıtımın makineleşmesinin hızla yayılması bunda belirleyici olmuştur. Belgeseller artık tek başlarına savaş için propaganda aracı olabilmektedir. İngiltere ve Kanada’da buna ek olarak belgesellerin insanların birlik ve beraberliklerini koruyacak, onlara güven aşılayacak bir işlevi yerine getirebileceği gerçeği değerlendirilmeye başlanmıştır. Bu işlev daha çok barış amaçlıdır. Neden savaşıyoruz? Nasıl savaşıyoruz? Gibi dizi belgeseller İkinci Dünya Savaşı tarihlerini taşımaktadır. Savaş sonrasında Haziran 1947’de tarihsel bir hazırlık toplantısı
gerçekleştirilmiştir. Burada Belgesel alanında Dünya Birliği için bir manifesto ortaya konmuştur. Bir yıl sonra Çekoslovakya’da Birlik ilk ve tek toplantısını yapacaktır. Burada 14 ulusun altına imza koyduğu bir belgesel tanımlaması yapılır: Belgesel film, selüloidin üzerine kayıt yapmanın tüm yöntemleri ile gerçekliğin herhangi bir görünümünün yorumlanması, olaylara dayanan çekimler ya da oluşumlar ile bir duyum ya da neden yaratma, insanın bilgi ve kavramasını genişletme, ekonomi, kültür ve insan ilişkilerine yönelik çözümler sunma ve uyarma amaçlı yapımlar ortaya koymak anlamına gelmektedir.
Sedat Cereci’ye göre; belgesel film cazibe yüklüdür ve ayrıntılı bir yapıya sahiptir. Belgesel, gerçeklerden uzaklaşan eğlence türlerinin tam zıttıdır ve hayatın yoğunluğu ve karmaşası içinde oluşan ve bunu yansıtan bir yapısı vardır. Kimilerine göre belgesel, ne bir durumla, ne de belirli bir hareketle ilgilidir. Belgesel, bütün özellikleriyle hayatın kendisidir.

Belgesel film, belge gerçekliğine dayanan bir üslup, geniş bir görsel ifade kategorisidir. İngiliz Belgesel Film Okulu’nun önemli yönetmenlerinden ve belgesel sinemaya yön veren belgesel film yönetmeni olan John Grierson belgesel filmi özlü bir şekilde tanımlamaktadır. Grierson’a göre; belgesel film, gerçeğin yaratıcı bir şekilde işlenmesidir.

John Grierson’a göre belgesel sinemanın başlıca ilkeleri şunlardır:

1- Sinemanın çevreye bakabilme, gerçek yaşantının olaylarını gözleme ve ayıklayabilme yeteneklerinde yeni ve hayati bir sanat biçimi bulacağımıza inanıyoruz. Stüdyolarda film çekenler perdeyi gerçek dünyaya götürmenin kazandıracağı olanakları bilemiyorlar. Yapay dekorlar önünde birtakım şeylerin fotoğraflarını çekiyorlar ancak.

2- Yerel oyuncunun ve yerel sahnenin modern dünyayı yorumlayacak en iyi rehber olduğuna inanıyoruz.

3- Yerinde bulunan konuların ve malzemelerin, aktörlük yoluyla bulunanlardan çok daha güzel (daha gerçek, felsefe anlamında) olduğuna inanıyoruz. Vahşi bir ortamda yiyeceğini elde etmek için savaşmanın çok soylu bir şey olduğunu söyleyen Flaherty karşısında siz, haklı olarak, bolluk içindeki bir ortamda ekmek kavgası veren insanların sorunlarının sizi daha çok ilgilendirdiğini görebilirsiniz. Her ne kadar bir senfoni gibi başarıyla düzenlenmiş olsalar da her günkü küçük şeyler yeterli değildir. Sanatın doruğuna varabilmek için olanları gösterme işleminin ötesine geçmek yaratıcılığa ulaşmak gerekir. Bu ayrımın ışığında yaratıcılık, birtakım şeyler yaratmak değil değerler yaratmak anlamına gelmektedir. Bu toplumsal sorumluluk duygusu belgesel sinemayı gerçekçi, zor ve rahatsız edici bir sanat yapar.

Zahur Mükerrem, “belgeselde üç ögenin bozulmaz bağlantısını görmekteyiz” der. Bunlar; kamera karşısında cereyan eden gerçekliğin tespit edilme olanakları (nesnel), sanatçının kişisel yorumu (öznel) ve bu ikisinin teması ile oluşan gerçeğin betimlemesidir… Belgeselin içindekilerini gerçek vakalar oluştururken, içerik anlamını sanatçı ruhu, kavrayışı oluşturmalıdır. Sanatçı tutumu ise, onun amacına uygun olarak elde edilen çekimlerde hissedilebilir ya da saklı kalabilir.

Cereci’ye göre; belgesel film, niteliği bakımından “özel bir tür olarak değerlendirilebilir. Çünkü belgesel, diğer film türlerinden farklı olarak, gerçek konulara yakınlığının yanı sıra, daha yoğun araştırmayı, objektif bakış açısını ve sanatsal kaygıyı gerektirir.

Belgesel film, öykülü filmde görülen tiyatro geleneğinden tümüyle uzak ve değişiktir. Belgesel film yapımcısı her filmde toplumsal bir olaydan etkilenerek yola çıkarken izleme, görme ve duyma yolundan yararlanarak bu olayların gerçekliğini desteklemektedir. Yapımcının etkilendiği sosyal olaylar içinde yaşadığı toplumla ilgili gerçeklerden ortaya çıkar. Bu yüzden yapımcı, gözlemleme yeteneğini kullanmalı; dinlemeyi, görmeyi ve hissetmeyi çok iyi bilmelidir.

Toplumsal sorunlar, belgesel filmlerin önemli konu alanlarından bir tanesidir. Toplumun, kültürel, toplumsal ve estetik tutumlarının belirlenmesi gerekmektedir. Simten Gündeş’e göre; belgesel film, malzemesini ve yöntemini içinde bulunduğu çevreden edinmektedir. Olmuş olan ya da olmakta olan olayları kendi nesnel çerçevesi içinde sinema sanatının olanaklarını kullanarak bu olayları estetik bir biçimde kaydeder. Bu kaydın ya da işlemenin özellikleri ise şu şekilde sıralanabilir:

• Sinemacı, kendi yaşadığı çağı ve toplumun önemli sorunlarını ilgili tüm bilgileri toplayarak ve yerinde araştırmalar yaparak inceler

• Konu iyice kavrandıktan sonra bir taslak hazırlanır

• Film konunun geçtiği yerde veya benzeri ortamda geçer

• Belgesel film herhangi bir sorunu ve bunun altında yatan gerçeği yansıtma amacındadır

• Bu gerçek yansıtılırken nesnel kalmaya çalışır

• Nesnellik çabalarına karşın film, belgesel filmcinin anlayışı, dünya görüşü ve bilgisine göre biçimlenir

• Belgesel filmci yansıtmak istediği gerçeği kuru bir belge halinde değil, onun aslını bozmadan, ancak sinemanın olanaklarından yararlanarak çekici bir biçimde ortaya koyar ve etkili kılar.

• Görüntü ve açıklamaları, herkes tarafından kolayca kavranabilir bir açıklık taşımalıdır

• Diğer bir yöntemle belgesel filmci izleyici belli bir yönde etkilemek amacıyla sorun karşısındaki kişisel tutumunu ve bunun nedenlerini açıklayabilir

• Belgesel filmde genel amaç sorunları ortaya koymak, çözüm yollarını araştırmak ve bulmaktır Belgesel film, yeryüzünün herhangi bir yerindeki insanların sorunları, gerçek kişilikleri ve yaşama biçimleri üstüne çağdaş bir yorumda bulunmak üzere ciddi bir girişim yapan her çalışmayı kapsar. Belgesel filmin ana malzemesi insana dair gerçeklerdir; belgesel film, var olanın kaydını sanat olma kriteriyle beraber gerçekleştirir.

Belgeseller, sinema aracının ve özdeğin yaratıcı kullanımı tarafından karakterize edilmiştir. Yapaylıklarından değil, gerçekliklerin özel kullanımlarından faydalanılmıştır. Bu, acele edilen bir yöntem değildir. Benim düşünceme göre belgesel yöntem yalnızca bir kez tanımlanabilecek bir yöntem değildir. Belgesel film ancak, yapımcının topluma ve bireylere ait düşüncelerinin izleyiciye iletilmesiyle başarıya ulaşabilmektedir. Bu yüzden belgesel film, evlerinden, fabrikalarından, tarlalardan seslenen insanların sesi olmalıdır. Belgesel sinemanın ham malzemesinin gözlemlenebilir olması, yapım sürecindeki kişiler (ör: yönetmen) dışında da, özce herkes tarafından algılanabilirliğini, başka bir deyişle, olayların belgeselcinin varlığının dışında zaten var olduğunu belirtir. Böylece belgeselci bir fen bilimcisi gibi gözlemlediği olgulara nesnel kalamaz, dışarıdan bakamaz. Çünkü kendisinin de içinde yer aldığı, parçası olduğu bir toplumsal yaşamı gözlemektedir. Kendi yaşam anlayışı, duyguları, önyargıları, kültürü, daha başka bir deyişle belgeselciyi insan yapan her şeyi ile gözlemini yapar. Bu anlamda dışarıdan gözlem yapan belgeselci yansız, tarafsız, nesnel olamaz. Bunun tersini öne sürmek, belgeselciyi toplumsal yaşamın bir parçası olan insandan ayrı bir yere koymak demektir. Bu noktada John Grierson’un tüm dünyada oldukça kabul gören, belgesel sinema tanımını anımsayalım: “the creative treatment of actuality”. Türkçesi ile “gerçeğin yaratıcı bir biçimde işlenmesi-yorumlanması. Burada önemli bir noktanın altını çizmek gerekmektedir: Belgesel film, bir film olma itibariyle malzemesini işler; ancak bu işleme, yorumlama var olanın, toplumsalda gerçekliği olanın formunu bozmak anlamında değildir; gerçekliğin sanatsal form içinde sunulmasıdır.

Belgesel sinemacı yaşamın kendisiyle seyircileri buluşturur, tanıştırır, onlara aracılık eder. Belgesel sinemacının işi, yaşamın var olan görüntü ve sesleriyle ilgilenmek, onlar aracılığıyla kendine ve onlara dair bir şeyler anlatmak, göstermek, duyurmaktır. Belgesel sinemada, eski şehirler, anıtlar, her türden mimari eser ve müzelerdeki küçük eşyaların beyaz perde veya televizyon ekranına getirilmesi: gelişen teknolojinin ses ve görüntü kaydıyla mümkün olabilmiş, insanın kendi yaratmış olduğu teknolojik ve estetik değerlerin kavşak noktasında doğmuş önemli bir olgudur. Anlaşılacağı üzere bu olgu, hem pratik değeri olan bir bilgilendirme (informative) endişesini hem de duygulara hitabeden yaratıcı (creative) bir faaliyeti aynı anda devreye sokan çağdaş bir olgudur.

Kısacası, belgesel yöntem bize dayatılan geleneklerden daha karmaşık bir yapıya sahiptir. İnsanların ve nesnelerin yalnızca resimsel betimlemeleri ile yetinilmez. Gözlem tek başına yeterli değildir. Kameranın hareketli resimlemesi, estetik açıdan iyi gözlemlere dayanıyor olabilir. Ancak belgeselin en önemli amacı gözlemler sonunda elde edilen bulguların ortaya konmasıdır. Sonuçların ortaya konulmasının yaratıcı bir şekilde gerçekleştirilmesine çalışılır. Modern dünyanın dış görünümünün altında, uygarlaşmanın ekonomik dokularının harekete geçirilmesi yatmaktadır. Bunlar, amaçsal belgesellerin gerçek özdekleridir. Endüstri, Ticaret, Uygarlık ve Doğadaki gerçeklerin yalnızca yüzeysel betimlemeleri yeterli değildir. Bu tür yüzeysel betimlemelerin, entelektüel yeterliliği yoktur. Belgeselciler, daha önemli erekleri yerine getirmelidir. Belgesel yöntemde, her örgütlenme, her işlev, her şema insanla ilintilidir.

Bu Yazıya Tepkiniz Ne Oldu?
  • 0
    be_endim
    Beğendim
  • 0
    alk_l_yorum
    Alkışlıyorum
  • 0
    e_lendim
    Eğlendim
  • 0
    d_nceliyim
    Düşünceliyim
  • 0
    _rendim
    İğrendim
  • 0
    _z_ld_m
    Üzüldüm
  • 0
    _ok_k_zd_m
    Çok Kızdım

Bültenimize Katılın

Hemen ücretsiz üye olun ve yeni güncellemelerden haberdar olan ilk kişi olun.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir