2002 yılı, Türkiye Cumhuriyeti siyasi tarihinde yeni bir dönemin başlangıcını simgelemektedir. 1990’lı yılların koalisyon krizlerinden ve ekonomik istikrarsızlıklarından yorgun düşen Türkiye, 2002 genel seçimleriyle birlikte uzun soluklu bir tek parti iktidarı dönemine adım atmıştır. Bu süreç, yalnızca siyasi yapıyı değil; ekonomi, kamu yönetimi, hukuk ve dış politika gibi birçok alanı derinden etkilemiştir.
1. AK Parti’nin Yükselişi ve Yeni Siyasi Denge
2001 ekonomik krizinin ardından halkın mevcut siyasal aktörlere güveni ciddi şekilde sarsılmıştır. Bu ortamda 2001 yılında kurulan Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti), “temiz siyaset, güçlü ekonomi” söylemiyle kısa sürede geniş bir taban bulmuş ve 2002 seçimlerinde tek başına iktidara gelmiştir.
Bu seçim, Türkiye’nin çok partili hayata geçtiği 1950’den bu yana en kapsamlı siyasal dönüşümlerden birine kapı aralamıştır. AK Parti’nin iktidarı, hem siyasi istikrarın hem de neoliberal ekonomi politikalarının kurumsallaştığı bir dönemi başlatmıştır.
2. Ekonomide Reform ve Büyüme Dönemi (2002–2013)
2001 krizi sonrası IMF ile yapılan Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı, 2002 sonrasında da uygulanmaya devam etmiştir. Bankacılık sistemi yeniden yapılandırılmış, kamu borçlanması disipline edilmiştir. Bu dönemde Türkiye ekonomisi ortalama %5 büyüme göstermiş, kişi başına düşen milli gelir önemli ölçüde artmıştır.
Ayrıca, kamu yönetiminde performans esaslı bütçeleme sistemine geçilmiş, e-Devlet uygulamaları hız kazanmıştır. Avrupa Birliği (AB) uyum süreci çerçevesinde demokratikleşme ve insan hakları reformları yapılmıştır.
3. Kamu Yönetimi Reformları ve “Yeni Devlet Anlayışı”
2000’li yıllarda kamu yönetiminde “hizmette verimlilik”, “şeffaflık” ve “hesap verebilirlik” ilkeleri ön plana çıkmıştır.
-
2003 Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile bütçe disiplini güçlendirilmiş, kamu kaynaklarının etkin kullanımı hedeflenmiştir.
-
2005 Kamu Denetçiliği Kurumu (Ombudsmanlık) ve Bilgi Edinme Hakkı Kanunu gibi düzenlemeler, yönetişim kültürünün gelişmesine katkı sağlamıştır.
-
Yerel yönetimlerde ise 2004’te çıkarılan Büyükşehir Belediyesi Kanunu ve Belediye Kanunu, yerel özerklik tartışmalarını gündeme taşımıştır.
4. 2010 Anayasa Değişiklikleri ve Yargı Reformu
2010 yılında yapılan anayasa referandumu, Türkiye’de yargı organlarının yapısını önemli ölçüde değiştirmiştir. Bu değişikliklerle, Hakimler ve Savcılar Kurulu (HSK) yeniden düzenlenmiş, Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkı getirilmiştir.
Reform, demokratikleşme yönünde atılmış bir adım olarak görülse de, uzun vadede yargı bağımsızlığı ve kuvvetler ayrılığı tartışmalarını da beraberinde getirmiştir.
5. 2016 Sonrası Güvenlik Politikaları ve Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi
15 Temmuz 2016 darbe girişimi, Türkiye’de güvenlik, yönetim ve siyaset alanlarında köklü değişikliklere neden olmuştur.
Bu olayın ardından, 2017 referandumu ile Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi kabul edilmiş ve parlamenter sistemden başkanlık sistemine geçilmiştir. Yeni sistem, yürütme organını merkezîleştirirken, bürokratik karar alma süreçlerini hızlandırmayı amaçlamıştır.
6. Değerlendirme: Kurumsallaşma mı, Kişiselleşme mi?
2002 sonrası dönem, Türkiye’nin siyasi istikrar ve ekonomik büyüme açısından güçlü bir ivme kazandığı yıllar olmuştur. Ancak, uzun süren iktidar dönemleri demokratik sistemlerde kurumsallaşmanın yerini zaman zaman kişiselleşmeye bırakabilir.
Türkiye’nin bu süreçte yaşadığı en büyük meydan okuma, kurumsal kapasitenin korunması ve hukukun üstünlüğü ilkesinin güçlendirilmesi olmuştur.
Bugün gelinen noktada, Türkiye’nin önünde ekonomik sürdürülebilirlik, demokratik katılım ve kamu yönetiminde liyakat gibi temel konularda yeni bir denge arayışı bulunmaktadır.
Kaynakça
-
Keyman, E. F. (2017). Türkiye’de Demokrasi, Devlet ve Küreselleşme. İletişim Yayınları.
-
Heper, M. & Toktaş, Ş. (2003). Türkiye’de Kamu Yönetimi Reformu: Değişim ve Süreklilik. TODAİE Yayınları.
-
TÜSİAD (2019). Türkiye Ekonomisinin Dönüşümü ve Kurumsal Kapasite Raporu.
-
T.C. Resmî Gazete (2003–2018). Kamu Yönetimi, Bütçe ve Anayasa Değişiklikleri Mevzuatı.
