No |
Okunuşu |
Arapça yazılış |
Kelimenin anlamı veya açıklaması |
1 |
Allah |
الله |
El-ilah kelimesinin zamanla kaynaşmasından türediği düşünülmektedir. |
2 |
Rahmân |
الرحمن |
Araplaştırılan bir kelimedir.[21] “‘Acıyan, merhamet eden, şefkat gösteren, ihsan eden.” |
3 |
Rahîm |
الرحيم |
“‘Koruyan, acıyan, merhamet eden.” |
4 |
Adil |
العدل |
“‘Türeli, adil, insaflı, aşırı gitmeyen, her şeyi yerli yerince yapan” |
5 |
Afüv |
العفو |
“‘Bağışlayıcı, affedici, cezalandırmaktan vazgeçen anlamına gelmektedir” |
6 |
Âhir |
الآخر |
“‘Son, en son olan, sonuncu” |
7 |
Alîm |
العليم |
“‘Bilgin, çok bilen, bilgisi sonsuz, farkında olan, ilim sahibi.” |
8 |
Aliyy |
العلي |
“‘Ulu, yüce, üstün olan. Alî, yüksek, büyük ve yüce olan” |
9 |
Azîm |
العظيم |
“‘Büyük, büyüklük sahibi, sınırsız ve kayıtsız büyüklük, pek azametli.” |
10 |
Azîz |
العزيز |
“‘Eren, aziz, izzetli, onurlu.” Aziz kelimesinden ayrıca Arapça dil kalıpları kullanılarak Azze, Azize, Muiz, muazzez gibi kelimeler türetilmiştir. |
11 |
Bâis |
الباعث |
“‘Gönderen, ölüleri dirilten.” |
12 |
Bâkî |
الباقي |
“‘Bengi, varlığının sonu gelmeyen, süreklilik sâhibi, sonsuza kadar kalan. Varlığının zamansal sonu gelmeyen, ebedî.” |
13 |
Bâri |
البارئ |
“‘Yaratan demektir.” |
14 |
Basîr |
البصير |
“‘Gören, her şeyi eksiksiz gören.” |
15 |
Bâsit |
الباسط |
“‘Gönençleten, ferahlatan, bolluk veren, açan, genişleten demektir.” |
16 |
Bâtın |
الباطن |
“‘Gizli, varlığı (zâtı) gizli olan, görünmeyen” |
17 |
Bedî |
البديع |
“‘Örneksiz, emsalsiz yaratan demektir.” |
18 |
Berr |
البَرّ |
“‘İyi olan.” |
19 |
Câmi |
الجامع |
“‘Toplayıcı, toparlayan, toplayan demektir.” |
20 |
Cebbâr |
الجبّار |
“‘Yavuz, acımasız, çokça güç kullanan, cebir yoluyla yapan.” |
21 |
Celîl |
الجليل |
“‘Öfkeli, ulu.” |
22 |
Dâr |
الضار |
“‘Tutan, sahip” |
23 |
Evvel |
الأوّل |
“‘İlk, varlığı ilk olan. “ |
24 |
Fettâh |
الفتّاح |
“‘Alan, fetheden.” |
25 |
Gaffâr |
الغفّار |
“‘Örten, günahları bağışlayan, çokça örten. “ |
26 |
Gafûr |
الغفور |
“‘Bağışlayıcı, affeden, mağfireti çok olan.” |
27 |
Ganî |
الغني |
“‘Varsıl, zengin ya da çok zengin.” |
28 |
Habîr |
الخبير |
“‘Salıklı, haberli olan, her şeyin iç yüzünden, gizli tarafından haberdâr olan.” |
29 |
Hâdî |
الهادي |
“‘Kılavuz, hidâyet verici, hidâyete kavuşturan.” |
30 |
Hâfıd |
الخافض |
“‘Oğul, yukarıdan aşağıya indiren, alçaltan, dereceleri düşüren demektir.” |
31 |
Hafîz |
الحفيظ |
“‘Koruyucu'” |
32 |
Hakem |
الحكم |
“‘Yargıcı, hakem, hükmeden.” |
33 |
Hakîm |
الحكيم |
“‘Egemen, işleri hikmetli, hikmet sâhibi. “ |
34 |
Hakk |
الحقّ |
“‘Gerçek.” |
35 |
Hâlik |
الخالق |
“‘Yaratıcı, yoktan vâr eden.” |
36 |
Halîm |
الحليم |
“‘Sunlu, (yumuşak huylu) yumuşak davranan, hilmi çok olan demektir.” |
37 |
Hamîd |
الحميد |
“‘Övülen, iyi huylu.” |
38 |
Hasîb |
الحسيب |
“‘Değerli, hesap gören. Aynı zamanda hesap gören, muhasebeci ve sayman anlamına gelmektedir. Hasîb olarak Allah yeter.” (Ahzâb33/, 39).” |
39 |
Hayy |
الحيّ |
“‘Diri, hayat sâhibi.” |
40 |
Kābid |
القابض |
“‘Sıkan, daraltan, darlık veren anlamına gelir.” |
41 |
Kādir |
القادر |
“‘Güçlü, kudret sâhibi, istediğini yapmaya muktedir, gücü yeten demektir.” |
42 |
Kahhâr |
القهّار |
“‘Üzen, kahreden, kahredici, yok edici. “ |
43 |
Kaviyy |
القويّ |
“‘Güçlü,kuvvetli, kudretli, güçlü ve sınırsız kuvvet sâhibi.” |
44 |
Kayyûm |
القيّوم |
“‘Değişmeyen, ayakta tutan.” |
45 |
Kebîr |
الكبير |
“‘Büyük.” |
46 |
Kerîm |
الكريم |
“‘Selek, cömert, çok ikrâm edici, kerem sahibi.” |
47 |
Kuddüs |
القدّوس |
“‘Kutsal, pür, saf” |
48 |
Latîf |
اللطيف |
“‘Güzel, ince hoş, nüfuz edici, saydam, güzel, yumuşak, gizli, derin, lütufkâr gibi anlamlara gelir.” |
49 |
Mâcid |
الماجد |
“‘Onurlu, ulu ve cömert, şânı yüce anlamlarını taşımaktadır. Kadri ve şânı büyük, kerem ve müsâmahası bol demektir.” |
50 |
Mâlik-ül Mülk |
مالك الملك |
“‘Mal sahibi.” |
51 |
Mâni |
المانع |
“‘Engelleyici. Mâni, bâzı şeylerin meydana gelmesine müsâde etmeyen, engelleyen demektir.” |
52 |
Mecîd |
المجيد |
“‘Ünlü, tanınan” |
53 |
Melik |
الملك |
“‘Han, Kağan” |
54 |
Metîn |
المتين |
“‘Sağlam, metânetli, güçlü.” |
55 |
Mu’ahhir |
المؤخّر |
“‘Erteleyen, geride bırakan. “ |
56 |
Mucîb |
المجيب |
“‘Gerektiren. Duaya karşılık veren, (el-Bakara, 2/186) kabul eden, icâbet eden demektir.” |
57 |
Muğnî |
المغني |
“‘Varsıllaştıran, zenginleştiren, zengin kılan.” |
58 |
Muhsî |
المحسي |
“‘Sayan, sayıp döken” |
59 |
Muhyî |
المحيي |
“‘Dirilten, canlandıran.” |
60 |
Muîd |
المعيد |
“‘Döndüren. İade eden.” |
61 |
Muiz |
المعز |
“‘Ermiş, eren. Aziz kelimesinden türetilen Muiz, izzet ve azizlik veren anlamlarına gelir. (Ayrıntılı bilgi için bkn.Aziz)” |
62 |
Mukaddim |
المقدّم |
“‘Sunan, sunucu, öne geçiren. Mukaddim, öne alan.” |
63 |
Mukît |
المقيت |
“‘Besleyen, rızıkları yaratan, bilen, tâyin eden, her yaratılmışın rızkını veren demektir.” |
64 |
Muksit |
المقسط |
“‘Doğru, tasarruflu. Muksit, “Bütün işlerini dengeli yapan” anlamına gelir.” |
65 |
Muktedir |
المقتدر |
“‘Erkli, güç yetiren, kuvvet sahibi demektir.” |
66 |
Musavvir |
المصور |
“‘Tasarlayan, şekillendiren.” |
67 |
Mübdî’ |
المبدىء |
“‘Varlıklandıran. Mübdî, hiç yoktan ortaya koyan, vâreden, yaratandır. “ |
68 |
Müheymin |
المهيْمن |
“‘Denetleyici, kontrol eden” |
69 |
Mü’min |
المؤمن |
“‘İnanan, güvenen. İsim Allah’a izafe edildiğinde (ismi mef’ul) güven veren, güvenilen şeklinde anlamlandırılır.” |
70 |
Mümît |
المميت |
“‘Öldüren, can alan. Mümît, öldüren, ölümü her canlıya tâkdir edip bunu uygulayan, yaratıkların ölümünü yaratan, öldüren demektir.” |
71 |
Müntakim |
المنتقم |
“‘Öççü, intikamcı. Ancak din bilginlerince intikam alma Allah’a yakıştırılamadığı için “günahkârlara adaletiyle müstahak oldukları cezayı veren” şeklinde açıklamalarla ismin antropomorfik çağrışımı yok edilir.” |
72 |
Müteâli |
المتعالِ |
“‘Yüceltilen.” |
73 |
Mütekebbir |
المتكبّر |
Büyüklenen, kibirli. Arapça K.B.R kökünden mütefa’il vezninde türetilen bir kelimedir. Kibirlenen, büyüklenen, gururlu anlamlarına gelir. Aynı kökten türetilen kibir, müstekbir vb. yergi ifade etmekte olup,[22] Tanrı için kullanıldığında ululuk sahibi, her şeyde ve her hadisede büyüklüğünü gösteren anlamları verilir. İsim ayrıca antropomorfik çağrışımlar açısından dikkat çekicidir.””Bütün ihtişamın sahibi, Büyük ve büyüklenen.”[23] Mütekebbir, “zatının ve sıfatlarının mahiyeti bilinemeyecek kadar ulu” anlamına gelir.[22] |
74 |
Müzil |
المذل |
“‘Yok eden, zillete düşüren, hor ve hakir eden.” |
75 |
Nâfi |
النافع |
“‘Yararlandıran.” |
76 |
Nûr |
النور |
Sümercedir, Arapçalaştırılmıştır.“‘Işık'” |
77 |
Râfi |
الرافع |
“‘Yükselten.” |
78 |
Rakîb |
الرقيب |
“‘Gözetleyici, kontrol ve gözetim altında bulunduran.” |
79 |
Ra’ûf |
الرؤوف |
“‘Esirgeyen, şefkat ve merhamet gösteren. “ |
80 |
Reşîd |
الرشيد |
“‘Ergin. “ |
81 |
Rezzâk |
الرزّاق |
“‘Azıklandıran.” |
82 |
Sabûr |
الصبور |
“‘Dayançlı, sabırlı.” |
83 |
Samed |
الصمد |
“‘Kendine yeten, her şey kendisine muhtaç olan, kendisi ise hiçbir şeye muhtaç olmayan. Geleneksel meâl çalışmalarında Samed kelimesine birebir tercüme şeklinde anlam verilmez ve “kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan, ama her şey ona muhtaç olan; tüm canlıların ihtiyaçlarını gideren ve her türlü istekte doğrudan kendisine başvurulan” şeklinde açıklamalarda bulunulur.” |
84 |
Şehid |
الشهيد |
“‘Tanık, şahit, gören “ |
85 |
Şükür |
الشكور |
“‘Teşekkür edici'” |
86 |
Selām |
السلام |
“‘Esenlik. Selām, İslam sözcüğüyle aynı semantik kökten türer. Her çeşit âfet ve kaderlerden emin olan demektir. Selām ismiyle Allah, her türlü eminliğin, sâlimliğin aslı olup, ayıptan, kusurdan ve her çeşit eksikliklerden uzak olan yüce yaratıcı olduğunu kullarına belli etmiştir. Selam kelimesi aslında barış demektir. İbranicede karşılığı Şalomdur. Selim, Süleyman (Solomon) isimleri bu kökten türemiştir.” |
87 |
Semî |
السميع |
“‘İşiten.” |
88 |
Tevvâb |
التوّاب |
“‘Dönme, dönücü, çokça tövbe eden, pişmanlık duyan. Allah için kullanıldığında tövbeleri kabul eden şeklinde tercüme edilir.” |
89 |
Vâcid |
الواجد |
“‘Vareden, icâd eden.” |
90 |
Vâhid |
الواحد |
“‘Tek.” |
91 |
Vâlî |
الوالي |
“‘Yöneten, idâre eden.” |
92 |
Vâris |
الوارث |
“‘Kalıtçı, vâris, mülkü devralan. “ |
93 |
Vâsi |
الواسع |
“‘Genişleten, genişlik veren. “ |
94 |
Vedûd |
الودود |
“‘Sevilen. Hud:90 ve Buruc:14 ayetlerinde kullanılmış bir kelimedir.” |
95 |
Vehhâb |
الوهّاب |
“‘Armağancı, karşılıksız bolca veren, hîbe eden.” |
96 |
Vekîl |
الوكيل |
“‘Saylav, vekalet eden.” |
97 |
Velî |
الولي |
“‘Ege, veli, dost.” |
98 |
Zâhir |
الظاهر |
“‘Görünen, âşikâr olan.” |
99 |
Zülcelâl-i vel-İkrâm |
ذو الجلال والإكرام |
“‘Ulu ve saygın. Zülcelâl-i vel-İkrâm hem azamet, hem de fazl-u kerem sâhibi demektir.” |