Soğuk Savaş dönemi, II. Dünya Savaşı sonrasında dünya siyasetinde iki kutuplu bir sistemin ortaya çıktığı, ideolojik ve askeri rekabetin yoğunlaştığı bir dönem olarak tarihe geçmiştir. Türkiye, bu süreçte jeopolitik konumu nedeniyle hem Batı hem de Doğu blokları açısından büyük önem taşımış, stratejik bir denge politikası izlemiştir. Ancak zamanla, güvenlik kaygıları ve Sovyet tehdidi, Türkiye’nin Batı ittifakına yönelmesini hızlandırmıştır.
1. İki Kutuplu Dünyanın Doğuşu ve Türkiye’nin Konumu
1945 sonrası dünya düzeninde iki süper güç öne çıkmıştır: Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyetler Birliği. Bu iki devletin liderliğinde dünya, kapitalist Batı Bloku ve komünist Doğu Bloku olarak ayrılmıştır. Türkiye ise coğrafi olarak bu iki dünya arasındaki sınırda yer alıyordu. Boğazların kontrolü, Orta Doğu’ya açılan kapı konumu ve Sovyetler Birliği’ne olan yakınlığı, Türkiye’yi Soğuk Savaş’ın ön cephesine dönüştürmüştür.
2. Sovyet Tehdidi ve Batı’ya Yaklaşma Süreci
II. Dünya Savaşı’nın hemen ardından Sovyetler Birliği, Türkiye’den Kars ve Ardahan’ı talep etmiş, ayrıca Boğazların ortak savunulması için baskı yapmıştır. Bu talepler, Türkiye’de ciddi bir güvenlik kaygısı yaratmıştır. Bu dönemde Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, denge politikasını terk ederek Batı’ya yönelmeye karar vermiştir.
Bu süreçte Truman Doktrini (1947) ve Marshall Planı (1948) çerçevesinde ABD’den ekonomik ve askeri yardım alınmış, Türkiye Batı bloğuna adım adım yaklaşmıştır.
3. NATO’ya Katılım ve Güvenlik Garantisi
1950’de Demokrat Parti iktidara geldikten sonra Türkiye’nin Batı ittifakına katılma isteği daha da belirginleşmiştir. Kore Savaşı’na asker gönderen Türkiye, Batı’ya sadakatini fiilen göstermiştir. Bu adım sonucunda Türkiye, 1952 yılında NATO’ya tam üye olarak kabul edilmiştir. Bu üyelik, Türkiye’ye Sovyet tehdidine karşı askeri koruma sağlamış, aynı zamanda ülkenin dış politikasında Batı’ya tam entegrasyonu başlatmıştır.
4. Ekonomik ve Siyasal Etkiler
Soğuk Savaş yıllarında Türkiye, Batı’nın ekonomik yardım programlarından yararlanarak kalkınma çabalarını sürdürmüştür. Ancak bu yardımlar, aynı zamanda ekonomik bağımlılık eleştirilerini de beraberinde getirmiştir.
1950’li yıllarda ABD yardımlarıyla karayolları, sanayi tesisleri ve askeri altyapı geliştirilmiştir. Fakat 1960’lardan itibaren planlı kalkınma dönemi başlamış, Türkiye kendi ekonomik modelini oluşturma çabalarına yönelmiştir.
Siyasal alanda ise NATO üyeliği, Türkiye’nin Batı tipi demokrasiye yönelmesini teşvik etmiş, ancak askeri darbeler ve siyasi istikrarsızlıklar, bu süreçte demokrasinin tam yerleşmesini engellemiştir.
5. Soğuk Savaş’ın Sonu ve Yeni Dönem
1980’lerin sonlarına doğru Sovyetler Birliği’nin çözülme süreci ve Berlin Duvarı’nın yıkılmasıyla Soğuk Savaş sona ermiştir. Bu gelişme, Türkiye’nin güvenlik önceliklerini yeniden tanımlamasına yol açmıştır.
Artık Türkiye, sadece bir “cephe devleti” değil, bölgesel bir güç olma iddiasıyla ekonomik, diplomatik ve kültürel açılımlar gerçekleştirmeye başlamıştır. Orta Asya, Kafkasya ve Balkanlar ile ilişkiler bu dönemde yeni bir önem kazanmıştır.
6. Değerlendirme
Soğuk Savaş dönemi, Türkiye’nin modern dış politikasını şekillendiren temel süreçlerden biridir. Bu dönem, Türkiye’nin Batı kurumlarına entegrasyonunun başlangıcını oluşturmuş, aynı zamanda güvenlik ve demokrasi arasında denge arayışının sürdüğü bir tarihsel deneyim sunmuştur. Bugün Türkiye’nin NATO üyeliği, Avrupa ile ilişkileri ve bölgesel politikaları, bu dönemin mirasını taşımaya devam etmektedir.
Kaynakça
-
Ahmad, Feroz. Modern Türkiye’nin Oluşumu. İstanbul: Kaynak Yayınları, 2015.
-
Hale, William. Turkish Foreign Policy, 1774–2000. London: Frank Cass Publishers, 2000.
-
Oran, Baskın (ed.). Türk Dış Politikası: Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar. Cilt I-II. İstanbul: İletişim Yayınları, 2019.
-
Zürcher, Erik Jan. Modernleşen Türkiye’nin Tarihi. İstanbul: İletişim Yayınları, 2020.
