En İyi Yönetimi Bulma Çabası
İnsanlar topluluklar halinde yaşamaya başladıktan sonra, her zaman en iyi yönetim biçimini aramışlardır. Bu hem düşünürlerin hem de politikacıların temel uğraşlarından biri olmuştur. En iyi yönetimi bulma çabasının temelinde, topluluğun uyum içinde yaşamasını sağlamaktır. Bunu sağlamanın en iyi yolu nedir? Herkesin kuralların belirlenmesine tek tek katılması mı, yoksa bu çok büyük bir kargaşaya neden olacağından tek bir kişinin tüm kuralları belirlemesi mi? Tüm toplum kararların alımı sürecine katılacaksa, bunun gerçekleştirmenin mekanizması ne olacaktır? Yani, bu insanların hepsi aynı anda bir araya mı gelecektir, yoksa tüm insanları bir araya getirmek zor olduğundan dönüşümlü olarak mı toplanılacaktır? Her karara mı herkes katılacak, yoksa belirli kararlara mı? Bu katılım mekân olarak nerede sağlanacaktır? ve benzeri onlarca soru sorulabilir.
Eğer, tek bir kişinin tüm toplumu yönetecek kuralları belirlemesi daha iyi gibi görünüyorsa, o zaman da; bu kişi kim olacaktır? Bu kişinin görev süresi ne kadar olacaktır? Bir sonraki kişi bu görev için nasıl belirlenecektir? Bunun için seçim mi yapılacaktır yoksa başka belirli özelliklere sahip bir kişi mi bulunacaktır? Bu kişiye yardımcı olacak kişiler bulunacak mıdır? Bu kişi herkes için iyi olanı mı karara bağlayacaktır? Eğer öyle ise, herkes için iyi olan bir şey var mıdır, varsa nedir? Herkes için iyi olanı bilmek mümkün müdür? gibi onlarca soru sorulabilir.
İnsanlık tarihinin önemli bir kısmı, bu sorulara cevap bulma uğraşı ile geçmiştir. Bu nedenle, tarihte onlarca değişik siyasi yönetim biçiminin denendiğini görmekteyiz. Toplumların tüm ihtiyaçlarını giderecek, tüm sorunlarını çözecek, tamamen özgürlükçü ve eşit bir düzen bir ideal olarak hep var olmuş ancak bu henüz gerçekleştirilememiştir. İdeale en yakın düzen, Antik Yunan sitelerinin bazılarında görülen doğrudan demokrasi olmuştur ancak doğrudan demokrasinin ayakta kalmasını sağlayan şeyin kölelik olduğunu da unutmamak gerekir. Antik Yunan demokrasilerinde sadece sitede doğan, köle ve yabancı olmayan erkekler eşit ve özgürdü, kadınlar, yabancılar ve köleler vatandaşlık haklarına sahip değildi. O günden bugüne, dünyadaki farklı coğrafyalarda farklı yönetim biçimleri denenmiş, özellikle 17.Yüzyıldan itibaren, önce Avrupa’da daha sonra da diğer coğrafyalarda büyük mücadeleler sonucunda insanlar özgürlük ve eşitlik için mücadele etmiş ve bunun sonucunda günümüzde dünyada en yaygın rejim biçimi olarak uygulanan dolaylı (temsili) demokrasilere ulaşılmıştır. Muhtemelen, bu demokrasiler insanlık tarihinin üretebileceği son rejimler değildir; ileride daha da gelişeceği ve daha müreffeh toplumlar, daha eşitlikçi ve özgürlükçü düzenler kurulacağı ümidi hala vardır.
Günümüz için en ideal olarak kabul edilen temsili demokrasiler elbette bu rejimi benimseyen ülkelerde yeknesak özellikler göstermemektedir. Çünkü yukarıda sormuş olduğumuz soruların bir kısmına farklı toplumlardaki demokrasiler farklı yanıtlar vermişlerdir. Bu sorulardan bir tanesi, hükümetin örgütlenme biçimi ile ilgilidir. Hükümetler nasıl sınırlandırılacaklardır? İktidarın tek elde toplanmasının engellenmesi, iktidarı elinde tutanların yetkilerini suiistimal etmemeleri, toplumun özgürlüklerini kısıtlamamaları nasıl sağlanacaktır? Bunun için nasıl bir mekanizma oluşturulmalıdır.
Anayasal erkler olan Yasama, Yürütme ve Yargı’nın birbirini dengeleyen ve kontrol eden kurumlar olarak ayrılması anlamında Kuvvetler Ayrılığı İlkesi, bu sorunu çözmek için üretilen en önemli mekanizmadır. Bazı demokrasilerde bu ayrılık ilkesi daha sıkı uygulanırken bazılarında daha gevşek bir uygulama ile gerçekleşmektedir. Bu uygulama farklılığı, genellikle her ülkenin demokratikleşme sürecinde yaşamış olduğu deneyimler, kültürel ve coğrafi farklılıklar gibi çok sayıda faktörden kaynaklanmıştır. Sebebi ne olursa olsun, erklerin karşılıklı ilişkileri bakımından hükümet örgütlenmeleri sonuçta üç farklı sistem ortaya çıkarmıştır.
- Parlamenter Sistem
- Başkanlık Sistemi
- Yarı-Başkanlık Sistemi (Karma Sistem)